YAVUZ KAYA                                                              ykaya@yanki.com.trYAVUZ KAYA ykaya@yanki.com.tr


BEDELİ ÖLÜM OLAN TOPRAKLAR

Albert Einstein: Dünya; kötülük yapanlar sebebiyle değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir
Şeria nehrinde bir akrep, karşıya geçmek için Kaplumbağadan yardım ister. Kaplumbağa, akrebi sırtına alarak yola çıkarlar. Yolun sonunda Akrep,  Kaplumbağayı boynundan sokar. Kaplumbağa, can havliyle Akrep’e kendisinin iyiliğine karşı, neden bu ihaneti yaptığını sorar. Akrep şu cevabı verir: Burası Ortadoğu dostum.. 
Ortadoğu; Siyonizm ile beslenen şeytanın, hiç bir zaman terk etmediği topraklardır.
Ortadoğu; dinleri insanoğluna müjdeleyen  peygamberlerin bulunduğu  ve manevi zenginliğimizin doğduğu topraklar,
Asırlar boyunca Osmanlı’nın tek bir Vali ile idare ettiği,  Dünya’nın enerji ihtiyacını karşılayan, petrolün çıktığı topraklar.
Batılı güçlerin 9 kez haçlı seferleri düzenlediği, sınırları cetvelle çizilen suni devletçiklerin kurulduğu topraklar.
Emperyalist güçlerin oyun sahası olan, petrolün insan kanından daha değerli olduğu ve şeytanın hiç uyumadığı topraklardır.
Bundan yüz yıl önce Ortadoğu diye bir yer yoktu. 20. yüzyıla kadar kimse bu ismi duymamıştı bile. Dünya ülkeleri doğuyu ve batıyı tanıyor, bugünkü Ortadoğu bölgesini ise sadece “Osmanlı Toprakları” olarak biliyordu. 
Araplar; Birinci Dünya Savaşında, 1916’da, Osmanlı’ya karşı, Haşimi Arap ayaklanmasının baş rolünü yeryüzünün en tehlikelisi olan İngilizler aracılığıyla oynamıştır.
Gaddar bir Arap şeyhi olarak bilinen Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in, bölge için özel yetiştirilmiş ajan olan, İngiliz Subayı Thomas Edward  Lawrence ile beraber hareket etmesi, Müslüman bilginlerince; Islama karşı ‘ihanet’ olarak nitelenen davranışları ona bir çıkar sağlamadığı gibi, onu tahtından da indirmiştir. 
Böylece; İslâm dünyasının bölünmesine neden olan Mekke Emiri Şerif Hüseyin, hem kendisine ve hem de tüm İslam Dünyası’na bunu çok pahalı ödetmiştir. 
Osmanlı Halifeliğine karşı ayaklandıktan bu yana, Arapların kendi kendilerini yıkmak sendromu maalesef ki, sona ermemiştir.
1. Dünya savaşında, Mekke emiri Şerif Hüseyin Arap halkına: “Haydi bakalım Osmanlı ordusunu memleketimizden dışarı çıkaracağız” diye emir veriyor ve Osmanlıya karşı cihat çağrısı yapıyordu. Hâlbuki, Osmanlı’nın bir Halife ordusu olduğu kendisini söylendiğinde cevabı; “Halifelik yalnızca Kureyş kabilesine aittir. Biz Osmanlıların halifeliğini tanımıyoruz” şeklinde oluyordu. Biz nereye gitmiş isek, Araplara verdiğimiz silahlarla, Araplar; bize karşı savaşıyorlardı. Karşımızda hep Arap bedevileri ve İngilizler vardı.
Ne acıdır ki; Şerif Hüseyin, İngilizlerle beraber Osmanlı’yı arkadan vurmuş ve İslamiyet’e, ihanetin en büyük sembolü olarak tarih sayfalarında yerini almıştır.
1. Dünya savaşı, üç büyük imparatorluğu ortadan kaldırırken, Ortadoğu’da geriye Osmanlı’nın eski vilayetleri kaldı. mevcut Osmanlı vilayetleri de, bugünkü Ortadoğu ülkeleri halini almıştır.
Ortadoğu üç semavi dinin ve bunların peygamberlerinin çıkış yeridir. Paylaşılamayan bu değerler bu günkü  kavgaların ve  çatışmaların öncü sebepleridir. 
Gerçekten de  peygamberlerin babası İbrahim (A.S) başta olmak üzere Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet’in Peygamberleri Hicaz’dan Urfa’ya, Kudüs’ten Mısır’a bu topraklarda zuhur ederek dinlerini tebliği etmiş, vefat ettiklerinde de, bu topraklara gömülmüşlerdir. 
Yahudilerin Kudüs çevresinde bir Musevi devlet kurma arzusu, bugünkü kan gölünün en önemli sebeplerindendir. Ancak bu arzuyu başka sebeplerle körükleyen ve buna destek çıkan emperyalist güçlerin, söz konusu bataklıktaki katkısını öncelikle dikkate almak gerekmektedir. İsrail’in kuruluşu, bizzat İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour’un deklarasyonu iledir. İşin başında yine İngilizler vardır ve bunun nelere mal olduğu  ne yazık ki, ancak anlaşılmaktadır.
İsrail Devleti, 2 bin yıldır kurulan ilk Yahudi devletidir. Tel Aviv’de 14 Mayıs 1948’de ilan edilmiştir. Karar; son İngiliz birliklerinin bölgeyi terk ettiğinin, ertesi gün, 15 Mayıs 1948’de yürürlüğe girmiştir. Filistinliler, 15 Mayıs’ı “El Nakba” diye, yani “Felaket Günü” diye anarlar ..
Bu coğrafyada her gün yaşananların yüzde biri, batı coğrafyasında yaşansa, Dünya ayaklanır, liderler toplanır ve süreç kısa zamanda olumlu bir zemine kavuşturulurdu. 
Halbuki; Suriye, Irak, Mısır, Afganistan veya Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan felaketler ancak istatistik rakamları olarak önümüze gelmekte, fırsat buldukça da, haberlerdeki dramların “İslamiyet’e mal edilme kahpeliği” görülmektedir.
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ortadoğu’nun stratejik önemi ve yeraltı zenginlikleri başta İngiltere olmak üzere Batı Avrupalı sömürgecilerin iştahını kabartmıştır. Bölgede siyasi istikrarı bozmak, adım adım kontrol altına almak için her hileye başvurulmuştur. Bölge üzerinde hesap yapanlar, İslam Dünyasındaki etnik ve mezhepsel farklılıkları her fırsatta kurcalayarak kendilerine muhtaç, her an ezebilecekleri geri kalmış devletçikler yaratmışlardır. 
Özellikle I. Dünya Savaşı, bu hileler yumağından meydana gelmiştir. Özel olarak çizilen sınırlar; bu bölgenin Emperyalizmin oyun sahası olmasını hedeflemiştir… 
Dikkatle incelendiğinde bölge, dünyanın en önemli çekim merkezidir ve bir sayfaya sığdırmak mümkün değildir. 
Her gün savaş haberlerine uyanmak ne kadar acı ise, tarihten ders almamak da aynı değil midir?
Gelecek sayıda buluşuncaya kadar esenlikler diliyorum…

23.01.2015

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi