Son zamanlarda Avrupa’nın birçok ülkesinde ırkçılık olayları ve tartışmaları cereyan etmektedir. İngiltere de Hint ve Pakistanlılar, Almanya da Türkler ve Fransa da Kuzey Afrikalı Araplar özelde, diğer küçük gruplu göçmenlerde genelde ırkçı davranışların muhatabı olmaktadırlar. Avrupalılar genellikle ayrımcılığı Müslüman ve rengi esmer veya siyah yabancılarla çekik gözlü insanlara karşı yapmaktadır. Bu durumda tam anlamıyla bir ırkçılıktır.
Irkçılığın makul bir gerekçesi olamaz. Ancak ırkçı davranışlarda bulunan kişi ve gruplar daha çok ekonomik sorunlar ve kültürel farklılıkları öne çıkartarak kendi ülkelerindeki yabancılara karşı ayrımcılık ve yer yer de şiddet uygulamaktadırlar. Şiddet uygulama özellikle soğuk savaşın bitimiyle yaygınlaşmıştır. 1990 sonrası özellikle Almanya da Türklere karşı daha önce görülmemiş ölümcül şiddetler uygulamışlardır. Son on beş yılda çoğunluğu Türk olmak üzere Almanya da yüz elli göçmen ırkçı saldırılarla hayatını kaybetmiştir. Mölln ve Solingen de sekiz Türkün yakılarak öldürülmesi hala hafızalarda ki yerini korumaktadır.
Almanya da kayıtlı Neo-Nazi sayısı yaklaşık beş bindir. Yılda yaklaşık altı bin aşırı sağ şiddet olayı meydana gelmekte, çok sayıda yaralı, tahribat ve ölümler gerçekleşmekte ancak yıllık yakalanan militan sayısı onu geçmemektedir.
Almanya da en son şaşırtan ve umutsuzluğa iten bir ırkçılık olayı meydana gelmiştir. Alman Merkez Bankası yönetim kurulu üyesi sosyalist Thilo Sarrazin’in yazdığı "Almanya Kendini Yok Ediyor" başlıklı kitabı ve televizyon, gazete gibi basın yayın kuruluşlarında ki söyleşileri sadece Almanya da ki yabancıları değil bütün Avrupa da ki göçmenleri korkutmuştur. Sarrazin’e göre kısaca Almanya da ki ekonomik, kültürel ve sosyal sorunların nedeni yabancılardır. Ona göre özellikle Müslümanlar ve Türkler Alman kültürünü etkileyip bozdukları, Alman yaşam tarzına uyum sağlayamamaları nedeniyle toplum içinde sorun yaratan bir grup haline geldikleri ve Alman sosyal devletinin kırılgan konumdakilere tanıdığı sosyal hakları istismar ederek Alman ekonomisine zarar vermektedirler.
Bu yılın başında İsviçre de Minare olayı, Hollanda da Özgürlük Partisi lideri ünlü İslam karşıtı Geert Willders’in ırkçılık çalışmaları, Amerika da ki 11 Eylül 2001 terörist olayının gerçekleştiği sıfır noktası denen yere cami yapılması fikrinin yol açtığı ayrımcılık hareketleri, Fransa da Sarkosy’nin Bulgar ve Romanyalı Çingenleri geri gönderme davranışı, yeni düzenlemelere göre polis ve jandarma öldüren göçmenler Fransız vatandaşı iseler vatandaşlık haklarının alınacağı gibi bir çok ayrımcı karar ve olaylar başta batıda yaşayan göçmenler olmak üzere geldikleri ülkeler ve yaşadıkları ülkelerdeki ırkçılık karşıtı insanları endişelendirmektedir. Avrupalılar bir böceğin, bir kuşun, bir hayvanın veya bir bitkinin nesli tükenmesin diye milyarlarca dolar harcayıp büyük çabalara girerken Avrupa da yaşayan milyonlarca başka kültürden gelen insanların kültürlerini yok ederek ya da onların kendi istekleri ile onları var eden kültürleri terk etmesini ve batı toplumuna entegre olmasını istemeleri kendileri için bile büyük bir çelişkidir.Berlin de ki İnsan Hakları Enstitüsün de görevli uzmanlardan Petra Vollmar Otto’ya göre " Irkçılığın bu yeni türü tarihten gelen kültürel ırkçılıkla birleştiği için tehlike daha da artmaktadır." Birleşmiş Milletlerin Irkçılıkla Mücadele biriminin özel raportörü Doudou Diene batı toplumlarında ırkçılığın arttığını örneğin hoşgörülü ülkeler arasında bulunan İsviçre’nin bile ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadelede "Siyasi stratejinin ve adaletin zaaf içinde" olduğunu belirtmiştir.
Batıda ki ırkçılık sorununun çözümün de yardımcı olacağını düşündüğümüz birkaç faktörü not ederek bu konuyu kapatalım. 1- Avrupa Birliği ortak bir kararla seçimlerde yabancı aleyhtarı konuşmaları yasaklamalıdır 2- Yöneticiler yabancıların ülkeye katkılarını belirgin bir şekilde halklara anlatmalıdır 3- Yabancılar ve yerliler arasında ki ekonomik, sosyal ve eğitim gibi farklılıkların kapatılması konusunda daha kararlı olunması 4-Yabancılar arasında ki aşırı işsizlik sorununun giderilmesi 5- Yabancı düşmanlığının ülkeye kötülük olduğunu, ülkenin imajının bozulduğunu, uluslar arası ilişkilerde sorun yaşadığını ve prestij kaybına uğradığının halklara anlatılması 6-Yabancıların batı toplumuna uyumu için daha fazla gayret sarf edilmeli 7- Geri dönmek isteyen yabancılara destek olunmalı 8- Yabancılar da bulundukları toplumlara uyum sağlamak için daha fazla gayret sarf etmeli ve yaşadıkları toplumların yaşam tarzlarına, örf ve adetlerine daha saygılı olmaları gerekir.
Avrupalı yöneticiler ve halklar bu göçmenlerin hayatlarının en güzel yıllarını bu ülkelerin kalkınması için harcadıkları gerçeğini, Alman yazar Max Frisch’in dediği gibi biz işçi istedik onlar insan gönderdi veciz sözünde olduğu gibi bunların da bir insan olduğunu unutmamaları gerekir. Kendilerinin de kabul ettiği gibi bu göçmen insanlar sağlıklarını, gençliklerini ve hayatlarını bu ülkelerin kalkınmaları ve refahı için harcamışlardır. Avrupalılar bütün dünya ya adalet, eşitlik, hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi konularda ders vermekten büyük zevk duymaktadırlar, şimdi aynı zevki bu değerleri kendi ülkelerindeki bir kısım vatandaşlarına ve yöneticilerine vererek yaşamaları gerektiğini anlamaları gerekir. Aksi taktirde batı ve insanlık yeni bir insanlık dramı ve uluslar arası politik kriz yaşamak zorunda kalabilir.