Prof. Dr. ABİDİN KUMBASAR      akumbasar@hotmail.comProf. Dr. ABİDİN KUMBASAR akumbasar@hotmail.com


KÜRESEL KİMLİK ve İNSANLIK

 "Vatanım rûy-i zemin, milletim nev-i beşer" (*)

Tevfik Fikret

Kalıntıları Afrika’da Tugen bölgesindeki araştırmalarda bulunduğu için, o yörenin dilinde, "Tugen’li ilk insan" anlamına gelen "OrrorinTugensis" diye adlandırılan atalarımızın yaşadığı çağdan beri altı milyon yıla yakın bir süre geçtiği biliniyor. O dönemden bugüne kadar geçen evrim süreci içinde insan soyu, mutasyonlar ve çevre koşullarına uyumla, birçok aşamadan geçerek günümüz toplumlarının bireylerini oluşturmuşlardır.

Ulaşım ve iletişim olanaklarının elvermediği dönemlerde birbirlerinden ayrı yaşayan insan toplulukları sadece kendi çevrelerine göre koşullanmış ve karşılaştıkları diğer insanları farklı kabul ederek yapay ayrılıklar oluşturmuşlardır. Bu yanılgıyla insanlara yapay kimlikler dayatarak ayırıma tutma alışkanlığının altında, bireyin doğuştan gelen ve değişmeyecek olan özelliklerle dünyaya geldiği saplantısı yatmaktadır. Oysaki ırksal, etnik, ulusal ya da inanç nitelikli ayırımcılıklar ussal ve bilimsel dayanağı olmayan dayatmalardır. Bu gerçek, yapılan bilimsel çalışmalarla, insan genetiğinin "Genom"olarak adlandırılan şifresi çözülerek kanıtlanmıştır. Artık bireyi kendi özbenliği yapan ögelerin, bireyin taşıdığı genlerin verdiği özelliklerle (genotip), bulunduğu toplum ve çevrenin oluşturduğu etkilerin (fenotip) bileşimi olduğu bilinmektedir. Ayırımcılık güderek sömürü düzeninden çıkar sağlayanların bilimsel verileri görmezlikten gelmeleri bu Doğa gerçeklerini değiştiremez. Tarih sürecinde defalarca kanıtlandığı gibi, bilimsel gerçekler dayattığı zaman her türlü direnme ve yadsıma boşuna zaman kaybından başka bir sonuç vermez. Bu nedenle, iletişim ve ulaşımın görece küçülttüğü ve her türlü ilişkinin giderek daha da yoğunlaştığı Yerküre’de, insanlar arasındaki yapay farklılıkların zamanla kaybolması ve benzerliklerin çoğalmasıyla, "Küresel İnsan" kimliğinin benimsenmesi karşı konulamaz bir olgudur.

Çağdaş düşünceli aydınların benimsedikleri "Küresel İnsan" kimliği bilincine ulaşmak kolay olmamıştır. Tarihin akışı içinde, yerleşik düzene geçilmesini sağlayan tarım devriminden beri, sömüren ve sömürülenler hep var olmuş, kölelik olgusu ayırımcılığın ilk somut örneği olarak binlerce yıl sürdürülmüştür.

Sokrat’tan beri gerçekçi bilginlerce, "Kendini Tanı" (Nosce Teipsum), çağırısı yapılan insan soyunun, özbenliğine yönelerek yapay farklılıkları gidermesi gerekirken, düzenden çıkarı olanların dayattıkları ayırımcılıklarla güçsüzler dışlanıp aşağılanarak, emeklerinin sömürülmesine göz yumulmuştur. Ekonomik güç sahipleri hiç bir dönemde kendilerini destekleyen işbirlikçiler bulmakta güçlük çekmemişlerdir. Aristoteles bile, "Alt türler doğuştan köledir, onlar için en iyi olan da, bir efendinin hâkimiyeti altında olmaktır; kölelerden yararlanmak evcil hayvanlardan yararlanmaktan pek farklı değildir..." diyerek sömürücü düzene destek olmuştur.

Günümüzde de, Neo-Liberalizm diye tanımlanan sömürü düzeni, çıkarlarını korumak için sermayenin etkinliğini küreselleştirirken, bilimsel gerçekleri dışlayıp, ulusal devletlerde yapay ayırımcılıklar yaratmakta, yakın zamanlara kadar sorunsuz yaşayan insanları bilimsel dayanağı olmayan nitelemelerle birbirlerine düşman topluluklar haline getirmektedir.

Son dönemde ülkemizin sözde siyasetçileri de bilimsel gerçeklerden uzak bir tutum içinde sömürücü güçlerin dayattığı ayırımcı uygulamalara ortam hazırlamaktadırlar. Hiç bir bilimsel gerçeğe dayanmayan alt kimlik, üst kimlik tartışmaları bunun kanıtı olup, lâfebeliki olmaktan öte bir anlam taşımadan insanlara dayatılmaya çalışılan us dışı nitelemelerdir.

Konu gerçekçi açıdan değerlendirilirse, tüm insanlar gibi yurdumuz insanlarının içindeki istek de, öncelikle bulunduğu çevrede yadırganmayıp, Lâtince deyimde belirtildiği gibi, "Unus ex multis" (Çoğunluktan biri) olduğunun kabullenilmesidir. Mutlaka ve en küçük ödün verilmeden saygı gösterilmesi gereken şey, insanların inançları, renkleri, sayısal önemleri ne olursa olsun; kadın, erkek, çocuk bütün insanların onurudur. Jeremy Bentham (1748–1832)’ın, iki yüzyıla yakın zaman önce belirttiği gibi, "Hiç bir haksızlık küçük, hiç bir insan önemsiz değildir". Toplumdaki herkes, var olan uygarlıktan dışlanmış olduğu duygusuna kapılmadan, kendine özgü niteliklere saygı duyulduğunu algılamalı, geçmişine özlem duymadan ortak geleceğe umutla bakmalıdır.

Bilimsel verilere göre de Yerküre, hiç bir özel ırka, hiç bir özel ulusa, ya da, inanç zümresine değil, Doğa ile uyum içinde yaşamayı sürdürebilecek tüm insanlara ait olduğu zaman var olarak kalabilir.

Bütün değerlerin kaynağı olan Doğa ile yeni değerleri üreten emeği talan etmek ve sömürmek, giderek sayıları artan bireysel ve kitlesel başkaldırılara neden olarak, anarşinin de küreselleşmesiyle sonuçlanmıştır.

Sömürücü güçlerin tekeller kurarak koşullandırmaya ve denetim altına almaya çalıştıkları mediada, gerçekleri yansıtan yürekli insanların çabaları gelecek için, tek umut kaynağı olarak görülmektedir.

İnsanlar, tüm Doğa değerlerinin sosyal adalet ilkelerine uygun ve emeğe saygılı olarak, tüm insanlığın yararı için, kullanıldığı zaman herkesin mutlu olacağına inanırlarsa, hiç bir yapay ayırımcılığa gerek bırakmayan "Küresel İnsan" kimliğine ulaşılacaktır.

(*) Bugünkü dilimizle:

"Vatanım yeryüzü, ulusum insan soyu"

Tevfik Fikret



01.11.2010

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi