YAVUZ KAYA                                                              ykaya@yanki.com.trYAVUZ KAYA ykaya@yanki.com.tr


İŞSİZLİK TEHLİKESİ

En yalın haliyle işsizlik; ‘bunalım’ demektir.

İşsizlik, insanın çöküntü içine girmesi, umutsuzluğa düşmesi, gelecekle ilgili kaygılarının giderek artması ve çaresizlik içinde kıvranarak ruhsal bunalıma girmesi demektir.

İşsizlik demek; içine kapanmak, sevginin bittiği, saygının kaybolduğu kötülükler dünyasıdır. Fırsatçılığın, adaletsizliğin, bencilliğin ve ahlaki çöküşün hızlanması, yardımlaşma ve dayanışma yerine, ayrışmanın başlaması, işsizliğin en önemli sosyal sonuçlarındandır.

İşsizlik; ülkemizin geleceği adına tehlikeli, ekonomisi için zararlı bütün olumsuzluklara alt yapı hazırlayan ve hatta kanayan yaraları daha da kanatan kötülüklerin ön adıdır.

Beveridge, işsizliğin yaratmış olduğu en büyük fenalığın, bedensel değil ruhsal olduğunu, getirebileceği en önemli tehlikenin sefalet değil, doğurduğu kin ve korku olduğunu ifade etmiştir.

En son açıklanan verilere göre, Türkiye’de krizin etkisiyle 295 bin kişi daha işsiz kaldı. Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre, Nisan-2009 Dönemi itibarıyla işsizler ordumuzun sayısı 3 milyon 618 bin kişiye ulaştı. Son dönemde işsiz kalan 295 bin kişinin, tamamının asgari ücretle çalıştığı düşünülse bile, devletin gelir kaybı 1 milyar 985 milyon TL’ye ulaşıyor. Yıl sonuna kadar kriz nedeniyle işsizler ordusuna katılanların sayısının 600 bin civarında olacağı tahmin ediliyor. Yine TÜİK’ in tespitlerine göre İşsizlik oranı kentlerde yüzde 17.5, kırsal kesimde yüzde 9,5 olarak belirlenmiş bulunmaktadır.

Küresel kriz nedeni ya da bahanesiyle Türkiye’de, iş yeri kapatma ve işten çıkarma oranlarında ciddi artış var. İşçi çıkaran öncü sektörler, otomotiv, tekstil, elektronik, inşaat, tarım ve bazı ihracat kalemlerinde düşüş yaşanan sanayi sektörleri. Rakamlar da bu durumu ispatlar nitelikte. Son üç ayda işsizlik sigortasından faydalanmak için başvuranların sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 55 arttı. Geçen yıl 56 bin 873 kişinin işsizlik maaşı almak için Türkiye İş Kurumu’na (İŞKUR) başvuruda bulunurken bu yılın aynı döneminde sayı, 88 bin 592’ye yükseldi.

İşsizlik; neden olduğu ekonomik kayıplar yanında, bireylere, ailelere ve dolayısıyla topluma verdiği psiko-sosyal zararlarla birçok yönden daha da yıkıcı olabilmektedir. İşsizliğin bireylerin ruhsal sağlığı üzerindeki etkisi ve ailelerin işsizlikten bir şekilde etkilenmeleri kaçınılmaz bir gerçektir. Bu sorunlardan biri, gelir kaybı ve çalışmamaktan kaynaklanan kimlik ve statü kaybının bireylerin üzerinde yaptığı olumsuz etkidir. Bu etki yapı ve süreç itibari ile ülkeden ülkeye farklılıklar göstermektedir. İşsizlik sigortası ve kamu sosyal yardımlarının yanında ülkelerin sosyal yapısı da bu farklılıklar üzerinde etkilidir.

Yaşadığımız ekonomik krizlerde direncimizin en büyük dayanağı, bizi diğer ülkelerden ayıran ve başlıca özelliğimiz olan geleneksel aile yapımızdır.

İşsizlik sigortasının sınırlı kapsamda da olsa, faaliyete geçmesi ve sosyal yardımların devreye sokulması ile desteklenen aile yapımız; işsiz insanlarımızın başlıca dayanağı ve güvencesi haline gelmiştir. Ayrıca büyük şehirlerdeki kayıt dışı istihdam da, geçiş dönemleri adına, işsizler için geçici bir rahatlama unsuru olmaktadır.

Ülkemizdeki aile yapısı, her zaman olduğu gibi hala işsizliğin yarattığı sosyal, ekonomik ve ruhsal sorunlarla mücadelede en etkili kurumdur. Ayrıca genç işsizler açısından aile, bir sığınak konumunu almıştır. Ancak; gelişen ve değişen dünyaya paralel olarak, zamanla sosyal yapıları erozyona uğrayan aile kurumu, gerekli tedbirlerin alınmaması durumunda bu yararlı özelliğini kaybetme sürecine girecektir.

Ülkemizdeki işsizliğin boyutu ve işsizlik sigortasının kapsamı dikkate alındığında, bugün için tüm işsizleri kapsayacak bir sistemin mümkün olmadığı görülecektir. Kamu sosyal harcamalarının da genellikle sağlık alanında yoğunlaştığı düşünüldüğünde, işsizliğin yarattığı sorunlarla baş edebilmek için başka yöntemlerin geliştirilmesi gerekliliğini ortaya çıkmaktadır.

İşsizliğin olumsuz sonuçlarıyla mücadele etmek açısından; tüketim ekonomisinden bir türlü üretim ekonomisine geçemeyen toplum yapımız, politika yapıcıları tarafından iyi okunmalı ve sorunların çözümünde dikkate alınmalıdır. Krizden çıkışımızda tekrar eskiye dönmemek ve geçmişten ders alarak sağlam yapılanmayı tesis etmek adına, yasama organımıza çok önemli görevler düşmektedir.

Halkımız, krizlerden bunalmış durumdadır. İşini kaybedenlerin, hayat standartlarının devamlı düşmesiyle paniğe kapılanlarımızın sayısı gittikçe artmaktadır. Bu sorunlara yeni eklenen; Kürt açılımı (demokratik açılım), Ruhban Okulu, Ermenistan sınır kapısı, Irak’ın yeni dönemdeki belirsizliği ile önümüze gelen labirent başımızı döndürmemeli ve devlet aklını hep beraber ortaya koyabilmeliyiz.

Bütün bu sorumluluklarımızın önünde, TBMM yeni yasama döneminde işsizlik ve üretim ekonomisi konularına ciddi şekilde eğilmeli ve sonuç alacak politikaları üreterek ülkemizin geleceğine damgasını vurabilmelidir.

Gelecek sayıda buluşuncaya kadar esenlikler dilerim.



15.09.2009

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi