YAVUZ KAYA                                                              ykaya@yanki.com.trYAVUZ KAYA ykaya@yanki.com.tr


İSRAİL TERÖR DEVLETİ Mİ ?

 

Bizler, devleti tanımlarken ona ‘baba’ diyen, onu  kutsal ve asil bilen, özellikli bir milletiz. Bize göre, yeryüzünde her devlet ve her bayrak saygıya layıktır. Güven ve adalet unsurudur. Yüzyılların günümüze taşıdığı bu onurlu düşüncenin sahibi de, her zaman Türk Milleti olmuştur. Kurtuluş savaşı sonrası, Yunanlıları denize döken başkomutan Atatürk’ün İzmir’e girişinde, ayağının altına serilen Yunan Bayrağı için; savaştan yeni çıkmış durumdaki bir ülkenin komutanı olarak, o günün koşullarında sergilediği tavır, dünya literatüründe emsali olmayan bir devlet örneği ve bir devlet adamlığı asaletidir.

Tarihe baktığımızda, Türkler diğer milletler gibi sömürgecilik zihniyetiyle toprakları işgal etmemiş, hiçbir zorlama ve baskıya başvurmadan kendi dünyasını güçlendirmeyi amaçlamışlardır. Sömürgeci güçler, ele geçirdikleri topraklarda yaşayan halkları ezerek, katlederek sindirme ve asimile etme politikaları izlemişler, kendilerinden olmayanları daima ikinci sınıf insanlar olarak değerlendirmişlerdir. Türkler ise, sahip oldukları dünya görüşü nedeniyle, her milletten ve her dinden olan insanlara karşı adaletli, hoşgörülü ve merhametli bir tutum sergilemişlerdir.

Sömürgeci devletler, kendilerinden saymadıkları ülkelerin tüm yeraltı zenginliklerini ele geçirip, halklarını fakirleştirirlerken, Türkler gittikleri ülkelere zenginlik, refah ve medeniyet götürmüşler, bırakın katliam yapmayı, insanların kendi dinlerinde serbestçe ibadet edebilmelerini ve ticari hayatlarını garanti altına almışlar, yıkmayı ve yok etmeyi değil, yeniden inşa etmeyi hedeflemişlerdir.

M. Baudier’nin, Historie de la Religion des Turcs (Türklerin Din Tarihi) adlı eserinde; “Türkler merhamet, şefkat ve insanlara yardımda bütün milletlere ve hatta Hıristiyanlara da üstündürler” sözleriyle de belirttiği gibi, Türk Milleti fethettiği topraklarda yaşayan insanlara adaleti, güzel ahlakı ve asaleti ile örnek olmuştur.  Devletin koruyucu şemsiyesi altına giren her millet ya da topluluğa, kendi inanç ve örfüne göre yaşama hakkı tanınır ve temel hakları koruma altına alınırdı. Türkler ister Balkanlar’da, ister Kafkaslar’da, ister Ortadoğu’da gittikleri hangi ülke olursa olsun kimseyi dinini ve töresini değiştirmeye zorlamamış ve hiç kimseye dininden dolayı zulmetmemiş, katletmemiş, geleceğini elinden almamış ve kimseyi hor görmemiştir. Her milletten, her dinden, her mezhepten vatandaş ibadetini dilediği gibi yerine getirmiş, kendi örf ve adetlerini uygulamalarında kimse bir diğerine karışmamıştır.

Fakat şimdi; akıl, izan, düşünce ve tanımlarımızın ifade etmede aciz kaldığı, akıllara ziyan bir devlet yapısı bizleri kahretmekte ve vicdanlarımızı isyan ettirmektedir. Evet bu; çoluk çocuk demeden herkesi öldürmekten, kendinden olmayanların nesi varsa yakıp yıkmaktan asalet (!) bulan İsrail’dir.

 İsrail’i kuranların, yönetenlerin dosyalarına bakalım. Çoğu terörist saldırılarla, terör örgütleri kurarak, adam öldürerek, sabotajlar yaparak, gizli hücrelerde görev alarak yetişti. Sonra siyasetçi oldular, bakan, başbakan oldular. Devlet Başkanı oldular. General oldular. Diplomat oldular. Barış elçisi oldular. Barış ödülleri aldılar. Ama terör zihniyeti değişmedi. Devleti de bu mantıkla yönettiler. Dünya ile ilişkilerini de bu mantıkla yürüttüler. Sadece Filistin’de değil, dünya genelinde devlet terörünün her türünü uyguladılar.

İsrail, imtiyazlı bir devlettir. Hiçbir kurala bağlı değildir. Nükleer silah edinir, başkaları edinince  kıyameti koparır. Füzelerle insanları havaya uçurur, misilleme yapılınca dünyayı ayağa kaldırır.

Aslında siyonist terör örgütleri herhangi bir dış destek almadan Filistin halkının karşısına çıkmış olsalardı, bu halkın bütün yalnızlığına rağmen, yine de başarısız kalacak ve kutsal Filistin toprakları üzerindeki planlarını gerçekleştiremeyeceklerdi. Ama başta o zamanın en güçlü sömürge devleti olan Büyük Britanya (İngiltere) olmak üzere bütün Batı’nın siyonist terör örgütlerine destek vermeleri onların işlerini kolaylaştırmıştır. Çünkü saldırgan Siyonistler, ileri gelen sömürgeci güçlerden destek alırken karşılarındaki Filistinliler dünyadan tecrit edilmiş, sahipsiz ve desteksiz bir şekilde vatan savunması yapmak zorunda bırakılmışlardır.

Bugün geldiğimiz noktada ise, henüz 60 yıllık olan bir devletin yarattığı insanlık dışı uygulamaları ve hatta devlet terörünü;  ibret, hayret ve dehşetle seyretmekte ve engellemek adına seyirci kalmaktan ileri gidememekteyiz.

İsrail’in katliamlarından yüreği hoplamayan, ciğerleri parçalanmayan ve vicdanı zorlanmayan kalmadı.

İsrail, planladığı her katliam için kendince haklı (!)  türlü sebepler üreten ve İslam dünyasına karşı yaptığı her saldırıda emperyalist devletlerin hepsinden açıkça destek gören bir  ‘TERÖR DEVLETİ’  olduğunu haykırmaktadır.

Vahşeti kendine hak sayan İsrail işgal devletinin arkasında duran ise, emperyalist düşünce sistemidir.

Kendi güvenliğini sağlama hakkı, hiçbir zaman, hiç kimsenin, şiddete başvurmasını, insanlıktan nasibini almamış BOP’un emperyalist ağababalarını arkalarına alarak masum insanları katletmesini, işkence gibi insanlık dışı yöntemler uygulamasını, toplu kıyımlar yapmasını, bir milleti yok saymaya kalkışmasını asla haklı kılmaz.  Şiddet, her zaman daha çok şiddet meydana getirir, şiddete başvurularak kısır bir kan dökme döngüsü oluşturulur. Yapılması gereken, her iki toplumun da haklarının en adil şekilde korunduğu, birbirlerinin varlık haklarına saygı gösterildiği bir barışın sağlanmasını mecburi kılmaktır. Bu mecburiyet sağlanmadıkça, dünyada hiçbir güç terörü önleyemeyecek, huzuru ve güveni tesis edemeyecektir.

Çağımızın en önemli sorusunu beraber soralım; ‘TERÖR DEVLETİ’ olur mu ?

Gelecek sayıda buluşuncaya kadar esen kalın.



15.03.2009

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi