ŞÜKRÜ ELEKDAĞ           selekdag@hotmail.comŞÜKRÜ ELEKDAĞ selekdag@hotmail.com


SOYKIRIM BASKI AMACIYLA MI KULLANILIYOR ?

Amerika’daki güçlü STÖ’lerin başında gelen ve Yahudi lobisinin en etkili bir merkez kuruluşu olan ADL’in (Anti Defamation League – İftirayla Mücadele Birliği) Ağustos 2007’de, eski tutumunu değiştirerek Ermenilere soykırım yapıldığı yolundaki açıklaması Ankara’da şok dalgaları oluşturdu ve Başbakan Erdoğan’ın doğrudan İsrail Cumhurbaşkanı Perez nezdinde girişimde bulunmasına yol açtı. Hernekadar, bu girişim sonucunda ADL Başkanı Foxman Erdoğan’a üzüntülerini belirten bir mektup gönderdiyse de, bunda ADL’in atmış olduğu yanlış adımdan geri döndüğü şeklinde hiçbir bir ifade yok. Bu bakımdan, ADL’in tutumunun, Türkiye’nin Ermeni iddialarıyla mücadeledeki mevzilerini zayıflatmış olduğunu belirtmemiz gerekiyor.

ADL’in konumunun ve etkisinin ne olduğunun anlaşılması için ABD’deki siyasi lobiler hakkında kısaca bilgi verilmesinde yarar var. ABD’de etnik lobiler siyasetin içine yuvalanmış kurtlar gibidirler. Ülkenin iç ve dış politikasının formüle edilmesinde etkili olurlar. Halkın büyük çoğunluğu onlardan şikayetçidir. Ancak sanki dokunulmazlıkları vardır; onlara bir şey yapılamaz. Bu lobiler arasında en etkili, güçlü olanı Yahudi lobisidir. Amerikalı siyaset bilimcileri, Yahudi lobisinin gücünü anlatmak için, son yarım asırdır Washington’un Ortadoğu politikasının ABD’nin değil, tamamen İsrail’in çıkarlarına göre şekillendirildiğini ifade ederler.

YAHUDİ LOBİSİNİN TÜRKİYE’YE DESTEĞİ

Yahudi lobi kuruluşları ve bunların en etkili olanları arasında yer alan ADL, bugüne kadar hem Ermeni soykırımını kabul etmemiş, hem de Kongre’deki oylamalarda Türkiye lehinde tutum almışlardır. Bu şekildeki davranışları, şu üç nedenden ileri gelmiştir. Birincisi, Arap dünyası tarafından kuşatılmış konumdaki İsrail’in, ABD’nin müttefiki, NATO üyesi ve bölgedeki yegane parlamenter demokrasiye ve seküler devlet yönetimine sahip Türkiye ile iyi ve sağlam ilişkiler sürdürmeye verdiği önemdir. İkincisi, Osmanlı devletinin tarihte Yahudilere karşı şefkat, hoşgörü ve himayesini esirgememiş olmasıdır. Üçüncüsü ise, Yahudilerin, Almanya’da maruz kaldıkları felaketi, insanlık dışılığı ve vahşet boyutlarıyla "nevi şahsına münhasır" niteliği ve sadece Yahudililere özgü bir durum (hatta ayrıcalık) olarak görmeleridir. Bu bağlamda, soykırım suçunun İngilizce karşıtı "genocide" kavramının, Raphael Lemkin tarafından Yahudilerin yaşadıkları trajediyi tanımlamak için icat edildiğini belirtirler. Bu bakımdan, Yahudiler, Ermenilerin kendi "trajedilerini" tanımlarken "genocide" kavramını kullanmalarına hoş bir gözle bakmazlar ve bu kavramın taşıdığı özel anlamın sulandırılması girişimi olarak değerlendirirler.

Böyle olmasına rağmen, ABD’deki Ermeni lobileri, 1915 olaylarının soykırım olarak tanımlanması için Yahudi lobi kuruluşları üzerinde ısrarlı bir ikna çalışmasını bıkmadan usanmadan yürütürler. Bu faaliyetlerinden somut bir sonuç aldıkları da görülmüştür. Örneğin, Hitler’e atfedilen, fakat uydurma olduğu Amerikalı bir tarihçi tarafından kanıtlanan, "Bugün kim Ermenilerin yok edilmesinden söz ediyor" sözlerini bir milyon dolarlık bir bağış karşılığında Washington’daki Holokost Müzesi’nin duvarına yazdırmayı başarmışlardır.

ADL İSRAİL’İN ve ABD’NİN SÖZCÜLÜĞÜNÜ YAPIYOR

Ancak, ADL’in tutum değiştirmesinin nedeni, kendi iç dinamiklerinden veya yüklü bir bağıştan ileri gelmiyor. Bunun arkasında siyasi nitelikte bir etken var. İsrail ve ABD, ADL aracılığı ile Ankara’ya şöyle bir mesaj veriyorlar: "İsrail ve ABD için büyük bir tehdit oluşturan İran’a karşı uyguladığımız kuşatma ve izolasyon stratejisini, Türkiye bu ülkeyle yakınlaşarak ve enerji konusunda geniş işbirliğine girerek çökertiyor. Buna müsaade edemeyiz. Eğer, Türkiye, Ermeni soykırım tasarısının ABD Kongresi’nde önlenmesi için Yahudi lobisinin desteğinden yararlanmak istiyorsa, İsrail’in ve ABD’nin çıkarlarına zarar vermekten kaçınmalı, İran’la enerji işbirliğinden vazgeçmeli ve bu ülkeye karşı mesafeli bir politika izlemelidir." Esasen, bu yolda sinyaller bir süredir Türkiye’ye verilmekteydi. Nitekim, . Hamas liderlerinden Meşal’ın Türkiye’ye davetine, "Türkiye’ye dostluğuyla övünen" ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Musevi asıllı Tom Lantos’un gösterdiği tepki anımsanacaktır. Lantos, Başbakan Erdoğan’a diplomatik nezaket kurallarına sığmayan içerikte bir mektup göndermekle kalmamış, aynı zamanda, "soykırım tasarısını desteklemeyeceğim ama sunulmasını da engellemeyeceğim" demişti.

TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI İPOTEK ALTINDA

ABD ve İsrail’e ilaveten bazı Avrupalı devletler de, Ermeni soykırım iddiasını Türkiye’nin dış politikasını kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek veya ülkemizin AB’ye tam üye olmasını engellemek için bir siyasi baskı unsuru olarak kullanıyor. Nitekim, eski Fransız Cumhurbaşkanı Jacques Chirac Türkiye’nin soykırımı kabul etmedikçe AB’ye üye olamayacağını Erivan’ı ziyareti sırasında ifade etmiştir. Bu bağlamda son derece endişe verici bir gelişme de, AB Adalet ve İçişleri Bakanları Konseyi’nin 19 Nisan 2007’de üzerinde mutabakata vardıkları "Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı ile Mücadele Konusunda Çerçeve Kararı" dır. Alınan karar, AB üyelerinin ulusal mahkemelerine herhangi bir olayı soykırım olarak karara bağlama ve soykırımı inkâr suçunu cezalandırma yetkisini veriyor. Diğer bir deyişle, Lozan Mahkemesi’nin Doğu Perinçek hakkındaki hükmüne benzer kararlar tüm AB ülkeleri mahkemeleri tarafından verilebilecektir. Bu gelişmenin, Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerini dinamitleyeceğini tahmin etmek zor değildir.

Öte yandan, ABD Senato ve Temsilciler Meclisi’ne sunulmuş bulunan sözde Ermeni soykırımına ilişkin karar tasarılarının ABD Kongresi’nden geçme olasılığı bugün her zamankinden daha yüksektir. ABD Kongresi’nden bu yolda bir karar çıkması ise, diğer ülkeler için bir örnek teşkil edecek ve bu konuda bugüne kadar ihtiyatlı hareket etmiş olan ülkelerin parlamentoları çorap söküğü gibi peşpeşe aynı içerikte kararlar alacaklardır. Böyle bir gelişmenin gerçekleşmesi halinde, AB Parlamentosu’na ilaveten 18 ülke parlamentosunun esasen bu yolda kararlar almış oldukları dikkate alınırsa, 1915 olaylarının soykırım olduğunun "tartışma kabul etmez bir tarihi gerçek olduğu" iddiası ciddi bir ağırlık kazanacaktır.

UZUN ERİMLİ STRATEJİ VE KURUMSAL YAPILANMA

Görüleceği üzere, Türkiye davasını kaybetme yolundadır. Bunun nedeni de, bu alandaki mücadelenin uzun vadeli perspektifle oluşturulmuş bir stratejiye uygun olarak ve pro-aktif bir yaklaşımla yürütülmemiş olmasındandır. Bugüne kadarki çalışmalar, soykırım kararları yabancı ülkeler parlamentolarına geldikçe bunların önlenmesi için bir süre yoğun bir çalışmaya girişilmesi, sonra da işin arkasının bırakılması şeklinde olmuştur. Saman alevi gibi parlayıp sönen bu çalışma tarzının Türkiye’ye çıkardığı fatura ağır olmuştur. Strateji ve bunu uygulayacak bir yapılanmanın yokluğunun en büyük sakıncası, koordinasyonluk ve başıboşluk olmuştur. Halen bu konuyla iştigal eden devlet daireleri ve kurumlar, birbirleriyle çoğu zaman koordinasyonsuz bir şekilde çalışmakta, her biri kendine göre bir program uygulamaktadır. Böyle olunca da, çalışmalar, Ermeni tarafının iddialarını çürütecek ve Türk tezinin savunulmasını güçlendirecek alanlara yönlendirilememiş ve savunmamızı takviye edecek yeni argümanların yaratılması mümkün olmamıştır.

Strateji yokluğunun bir diğer sakıncası da, Ermeni iddialarıyla mücadele hususunda özellikle yabancı dillerde bir yayın politikasının, uluslar arası düzeyde uzmanlar yetiştirilmesini öngören eğitim politikasının ve bu amaçla üniversitelerle ciddi bir işbirliği sağlanmasının ve nihayet uluslararası ceza hukuku alanında uzmanlaşmış akademisyenler yetiştirilmesinin ihmal edilmesi olmuştur.

Ermeni meselesi, günümüzde, tarihsel, hukuksal, siyasal ve kamuoyu oluşturulması (public relations) boyutları olan devasa bir uluslararası ilişkiler sorunu niteliği kazanmıştır. Bu itibarla bu dört boyutu dikkate alan uzun vadeli bir stratejik plan ile bunu uygulayacak iç ve dış kurumsal yapının ortaya çıkarılmasına acilen ihtiyaç vardır. Davanın kaybının, ülkemizin uluslararası konumu, dış politikası ve güvenliği açısından yaratacağı büyük zararlar dikkate alınarak bu önerimiz bir seferberlik ruhuyla an kısa sürede gerçekleştirilmelidir.



15.04.2008

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi