PROF.DR. HAYDAR ÇAKMAK        hycakmak@gmail.comPROF.DR. HAYDAR ÇAKMAK hycakmak@gmail.com


CHP VE BAYKAL

Bütün demokratik ülkelerde her siyasi örgütlenmenin dayandığı bir felsefe tabanı vardır ya da toplumdaki siyasi ve felsefi gruplar kendi çıkarlarını savunmak veya çıkar elde etmek için örgütlenirler. Milliyetçilik, İslamcılık, Liberalizm, Sosyalizm, Komünizm... vb. Düşüncenin önderleri demokrasi içinde bu düşünceleri oluşturan tabanları üzerinde onların hassasiyetleri doğrultusunda siyasi parti kurarak ülkeyi düşünceleri doğrultusunda yönetmeye talip olurlar. CHP’nin ortaya çıkışı klasik bir siyasi örgütlenmeden farklıdır. Kökü Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar uzanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasını önlemek için “İttihat (Birleşme, Birlik) ve Terakki (İlerleme, Gelişme, Yükselme) Fırkası’nın üyeleri veya sempatizanları olan bir grup vatanperverin Mustafa Kemal Atatürk başkanlığında Anadolu’da kurtuluş harekatını organize etmek için 1919’da kurdukları “ Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurmuş, Kurtuluş Savaşı bittikten sonra bu cemiyet 11 Eylül 1923’te “Halk Fırkası”, 10 Kasım 1924’te “Cumhuriyet Halk Fırkası”, 9 Mayıs 1935 ‘te IV. Kurultay’da da bugünkü adı olan “ Cumhuriyet Halk Partisi “ adını almıştır. Kuruluşundan günümüze kadar başkanlıklarını;

Atatürk, İnönü, Ecevit, Baykal yapmıştır. Bu dört başkandan ikisi ülkenin kurtuluşunu sağlayan iki tarihi şahsiyettir, diğer ikisi de haklarında hiçbir şaibe çıkmayan namuslu ve vatanperver insanlardır. CHP’yi diğer siyasi partilerden ayıran bir çok özellik vardır. Başta, ülkenin kurucu; ülkenin kalkınmasını, Laik Cumhuriyet’in ve Demokrasi’nin başlamasını ve devamını sağlayan partidir. Bir başka deyişle ülkenin kuruluş felsefesini belirleyen partidir. Eğer Türkiye diğer Ortadoğu ve Müslüman ülkelerden daha çağdaş, daha kalkınmış ve daha demokratsa bunun en önemli aktörü CHP’dir. CHP, 1919-1950 arası kesintisiz olarak ülkeyi yönetmiştir. Bu dönem iç sorunlar ve İkinci Dünya Savaşı’na rağmen ülkenin en itibarlı, en huzurlu ve en çok kalkınma oranının sağlandığı dönemdir.

CHP, bütün kurucu partiler gibi iktidara seçimsiz gelmiştir ve kuruluş felsefesini ülkeyi oluşturan halk katmanlarının birinin veya birkaçının çıkarını gözetmek üstüne değil, tüm halkın ve ülkenin çıkarları üzerine bina etmiştir. Dolayısıyla, CHP’de klasik siyasi partilerin rekabet hilesi, kurnazlığı ve alışkanlığı yoktur, ülkeyi halkıyla ve sınırlarıyla bir bütün olarak görmektedir. Ülkenin kuruluş felsefesine, rejimine, sınırlarına ve Türk karakterine bağlıdır. 1946’da CHP değerlerine bağlı bir grup üyenin ayrılarak Demokrat Parti’yi kurması ve 1950’de iktidara gelmesi Türkiye’de hem demokrasiyi hem de çoğulcu ve farklı siyasi yapılanmanın önünü açmıştır. 1970’e kadar Türkiye’deki siyasi yapılanmalar, Türkiye’nin kuruluş felsefesine karşı açık ve kapalı olarak ciddi bir muhalefette bulunmamışlardır.

DP-AP-DYP çizgisi Cumhuriyet ve Atatürk değerleriyle barışıktır. 1970’li yıllardan itibaren Necmettin Erbakan, 1980’li ve 1990’lı yıllarda Turgut Özal ve 2000’li yıllarda Tayip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç gibi siyasetçiler CHP-DP çizgisinden farklıdırlar. Bu isimlerin organize ettiği düşünce Atatürk felsefesiyle en azından barışık değillerdir. Bu örgütlenmeler iktidara gelmek için 1980’li yıllardan itibaren strateji olarak önce belediyeler ve belediyelerin imkanlarıyla iktidarı ele geçirme yolunu seçmişler ve bunda da başarılı olmuşlardır. 22 Temmuz 2007 seçimlerinde AKP yaklaşık 16 milyon oy almıştır, bu oy yaklaşık olarak 4 milyon aileye tekabül etmektedir. Bu hareketin Türkiye’de en fazla %10 sempatizanı vardır, yani 5 milyon seçmen, 5 milyon seçmene de ( 1,2 milyon aile ) kömür, gıda paketi vs ile ulaşıyorlar, geriye kalan 6 milyonun 5 milyonu daha iyisini bulamadıkları için AKP’ye oy verenler ve 1 milyon da iktidarın nimetlerinden yararlanan çıkarcı çevrelerdir. Bu grup oylarını iktidara gelecek partilere verirler ve ondan çıkar elde ederler, sürekli değişkendir. Burada şunu izah etmeye çalışıyorum; diğer siyasi partilerin liderleri ağzıyla kuş tutsa bu dönem AKP arkasına rüzgarı almıştı ve seçilecekti. Etkili iç ve dış çevreler çıkarları gereği AKP’yi iktidar görmek istemişlerdir. İstanbul, Ankara, Konya ve Antalya gibi belediyeler AKP’nin elinde olmaya devam ederse; bunlar 20 yıl daha iktidarda kalırlar. Herkes hesabını ona göre yapmalıdır.

Yazımın başlığı ile içeriğinde farklılık olması tesadüf değil. Şunu ifade etmeye çalışıyorum; Deniz Baykal yerinde bir başkası da olsaydı durum değişmezdi. Yukarıda izah ettiğim siyasi faaliyetlerin bazılarını; ancak İstanbul ve Ankara gibi büyük belediyelere sahip olan partiler yapabilir. CHP kurmaylarının en önemli hatalarından birisi Deniz Baykal gibi defosuz bir ürünü pazarlayamamaları, bir de halkın ihtiyaç, beklenti ve düşüncelerini iyi tespit edememeleri, bunları çözecek plan ve projelerinin olmamalarıdır. Deniz Baykal, Maliye ve Dışişleri Bakanlıkları gibi önemli bakanlıklar yapmıştır; ama adı hiçbir ihaleye, banka kredisine karışmamıştır. Eşi, çocukları, kardeşleri ve yeğenleri hiçbir ahlak ve hukuk dışı bir olaya karışmamıştır. İyi, eğitimli ve güzel hitabeti vardır. Fiziği düzgündür ve iyi giyinir. Bence, Türk solunun çıkmazı liderlerden ziyade kendilerini yenileyememesidir. Size iki çarpıcı örnek vereceğim. Birisi İspanyol Solu ,diğeri İngiliz Solu. Bu iki ülkede de sol partiler, Türkiye’de olduğu gibi iktidara gelemiyordu, zira sol partiler ideolojileri gereği çağımızın getirdiği ekonomik ve sosyal değişimi fark etmede diğer siyasi partilere göre geç kalıyorlardı. Bu durum da halkların isteklerine değil, kendi partilerinin gelenek ve felsefelerine bağlı kalmalarına neden oluyordu. İspanya’da Felippe Gonzales İspanyol Sosyalist Partisi’nin başına “Halk neyi istiyorsa, bende onu istiyorum. Halk Kral’ı seviyorsa bende seveceğim. Ekonomimiz için özelleştirme gerekiyorsa onu da yapacağım. Ülkemizi AB’ye sokacağım “diyerek önce Sosyalist Parti başkanlığına geldi, sonra da 20 yıl İspanya Başbakanı oldu. İngiliz Halkı Kraliçe’yi seviyor; ama İngiliz Solu Kraliçe’yi çağdışı buluyor. İngiliz Halkı, Maden İşçileri Sendikası’nın başkanlarını ve çalışanlarını haksız bir yöntemle hükümetleri ve halkı baskı altında tutarak çalışmadan para kazandıklarını düşünüyor; ama sosyalistler bunun normal olduğuna inanıyorlar. Halk bütün dünyada olduğu gibi ekonominin düzelmesi için özelleştirmenin gereğine inanırken, sosyalistler buna şiddetle karşılar. Maden işçilerine karşı çıkan demir yumruk lakaplı Bayan Thatcher bilindiği gibi 12 yıl Başbakanlık yapmıştır. Tony Blair; “Kraliçeyi seviyorum. İşçi sendikası yöneticileri işçileri arkasına alarak hükümetleri baskı altına alıyor ve hükümetleri, vatandaşların vergilerini çalışmadan işçilere vermek zorunda bırakıyor. Günümüzün koşullarında ekonomilere ivme kazandırmak için özelleştirmeye karşı değilim.” diyerek önce İşçi Partisi Başkanlığı’na, sonrada 10 yıl Kraliçe’nin Başbakanlığı’na gelmiştir. Her iki ülkede ekonomilerinde çok önemli gelişmeler kaydetmiştir. Türk Solu halkın karşısına halkın değerleriyle barıştığını, ülkenin zenginliği ve kalkınması için günümüz neyi gerektiriyorsa onu yapacağını, plan ve projelerle halka gittiğinde Deniz Baykal’ın harikalar yaratacağına inanıyorum. Zira sayın Baykal çok namuslu, çok yetenekli bir vatanperverdir. Kişisel geleceğini düşünmeden, Demokrasi, Laik, Ülke Bütünlüğü, Türk Kimliği, Çağdaş Türkiye olgularını savunmada taviz vermemektedir. Genel Başkan olması için dha ne yapması gerekiyor?



05.12.2007

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi