YAVUZ KAYA                                                              ykaya@yanki.com.trYAVUZ KAYA ykaya@yanki.com.tr


EMPERYALİZM KISKACINDA TÜRKİYE

   Türkiye anlaşılması çok zor bir ülke.

   Emperyalist ülkelerin dikkatini fazlaca çeken genç nüfusu, dinamizmi, müteşebbislik ruhu ve üretim kabiliyeti.

   AB’ye girmeden, IMF’ye borçlanmadan dimdik ayakta duran ve dolayısıyla pasaportları saygın ve manipülasyonlara kapalı olabilen ülkeleri görünce moralimiz bozuluyor ve hatta onlara gıpta ile bakıyoruz.

   Hizmet eden, ihracatı ithalatından fazla olan, saydam, adil, tam bağımsız ve güçlü bir devlet yerine; dış etkenlere açık, üretime geçemeyen, borcu ile devamlı endişe yaratan ve halkına hesap vermeyen devlet yapısını süratle terk etmeliyiz.

   Bozuk bir sistemin feryat eden çarkları olarak daha ne kadar buna tahammül edebiliriz? Öyle bir sistem kargaşası yaşamaktayız ki; faydalanan da şikayetçi, uzak kalan da.

   Değişmeyen tek gerçek değişim olduğuna göre, değişen dünyaya ayak uydurmalı ve bunu zamanın gerçekleri zemininde uygulayabilmeliyiz.

   Kuvvetler ayrılığı birbirine karışmış, saydam olmayan ve sadece emreden devlet yapımız, ne enflasyonun, ne soygunun ve ne de yaşadığımız bütün olumsuzlukların üstesinden gelebildi.

   Siyasi ihtirasların ve ikbal peşinde kavgaya hazır bir toplum olmamız bizleri bu günlere taşıdı. Daha çok devlet yerine, daha çok siyasetle problemlerimize bakabilseydik, hantal, ezen ve zarar üreten bir devlet yapısı yerine, üreten, güçlü ve itibarlı millet gerçeği ile mutlu olacaktık.

   Sözünde duramayan, ekonomisini düzeltemeyenleri halkımız cezalandırarak, karşılığında ise; fazlaca bilmediği, pek de yakın olmadığı yepyeni bir siyasi oluşumdan tek başına iktidar çıkardı.

   Seçimlerde en çok etkileyen söylem ise her zamanki gibi çok tanıdıktı. Ülkenin üretime geçeceği ve bu sayede yoksulluğu yenip, yolsuzluklarla baş edeceği idi.

   Geçen zaman bize; palyatif tedbirlerle elde edilen küçük kazanımları bir anlık başarı olarak göstermektedir. Fakat aradığımız ve sorgulayacağımız temel bir durum var ki; o da üretime geçemeyen bir Türkiye gerçeğidir.

   On beş milyona yaklaşan işsizimiz neredeyse unutturulmuş durumda. Eklenen gençlerimizdeki vaziyet ise ayniyle devam etmekte. Popülizm yapmak yerine, bunlar bizim için unutulmaması gereken, gerçekten çözüme kavuşturulma mecburiyeti muhakkak olan gerçeklerimizdir.

   Kaçan ve kaçırılan sermaye geri gelmeli, yeni ve teşvik edici politikalarla, daha önce hep yatırımlardan kaçan mevduat; piyasaya, üreten ve kalkınan Türkiye geleceğine bir an önce kazandırılmalıdır.

   Bir düşünelim.Yaşlı ve yıpranmış olan Avrupa’nın, Türkiye gibi genç bir nüfusu ve dinamizmi olsa acaba neler yapmazdı ?

   O halde yoksulluk kader, tehlikeler ise kısmet değildir. Senaryosunu yazmadığımız oyunun aktörleri olarak görebildiğimiz; bu tehlikeli gidişatın mutlaka değişmesi gerektiğidir. Tek başına iktidar yapmakla halkımız, bu mecburiyeti hükümete yüklemiştir. Verilen avansın ve kredinin bitmeyeceğini zannedenler, kendilerinin iktidar olma sebeplerini muhakkak tekrar gözden geçirmelidirler.

ABD ve BİZ

   Fevkalade hassas bir döneme giriyoruz. En büyük tehlike, dost ve müttefik saydıklarımızın çifte standardıdır. Dış politikada sergilediğimiz acemiliğimiz yada bağımlılığımız, bize karşı gizli hesaplar içerisinde olan ve düşmanlığı aratmayacak dostlarımızın hepsini sevindirmektedir.

   Zoru görünce; dış politikasını vatandaşlarımızın kanıyla besleyen Suriye bile yarım yüzyıl sonra artık Türkiye’yi güler yüz ve dostluk içerisinde kucaklamaktadır !

   Başkomutan’dan sonra dış politikada devlet olmayı beceremeyen ve çifte standartlara karşı hep ödün veren Ankara, ABD’ye karşı çok akıllı ve kararlı olmak zorundadır.

   ABD ile ilişkilerde görünen odur ki, çalışmalar daha da tehlikeli boyutlara tırmanacaktır. Zira, K.Irak tehlikesi gizli yada açık şekillerle ülkemizi tehdit etmektedir. Altıncı ayını doldurmasına rağmen, atanana terörle mücadele koordinatörlüğü, alenen ‘oyalama koordinatörlüğü’ne dönüşmüştür. Sebebine gelince; kendimize bile ifade etmeye çekindiğimiz, ‘ABD’nin kötü niyeti ve gizli hedefi’dir.

   İçeride fakir olan, üretmeden tüketen bir ülkenin dışarıda ne durumlara düştüğünü hep birlikte kahrolarak müşahede etmekteyiz.

   Bu güne kadar, Çekiç Güç dahil, Kuzey Irak’taki yanlışlarımız bize pahalıya patladı.

   PKK ile mücadelemiz artık ABD’nin ipoteğine terk edilmiş durumdadır.

   Cebine kırmızı pasaport koyduğumuz önemli şahsiyetler! bile artık bizi ya tehdit ediyor yada hakaret ediyorlar. Bu cüreti nereden aldıklarını bilmeyenimiz kaldı mı?

   K.Irak’ın oluşumunda ve devam edecek süreçte ne masada yerimiz ver ne de söz hakkımız.

   Kırmızı çizgilerimizi bir daha telaffuz edemiyoruz.

   Tarihimizde ölmek vardır amma; kurmay heyetimizin başına geçirilmiş çuval yoktur, arkadan bağlanmış kalleş kelepçeler yoktur!

   Musul ve Kerkük’te her gün katliam tehlikesiyle yaşayanlara karşı sorumluluğumuzu sorgulamalı ve hatta yüksek tepelerden politika üretebilmeliyiz.

   Büyük Atatürk’ün eksikliğini her gün hissediyoruz. Elbette teslim olmayacağız. Türk Milleti yeniden yapılanmayı ve dünyaya karşı kendini ispat etmeyi içinde bulunduğumuz durumdan çok daha beter bir haldeyken bile başarmıştır.

   Gelecek sayıda buluşuncaya kadar esenlikler diliyorum.



05.02.2007

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi