Prof. Dr. NİZAMETTİN AKTAY       naktay@gazi.edu.trProf. Dr. NİZAMETTİN AKTAY naktay@gazi.edu.tr


NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE

Yıllardır katıldığımız seminer, konferans ve panellerde ülkemizin bekasına ilişkin önemli tehditler ile karşı karşıya kaldığımızı belirtmekte idik. Küreselleşme, Büyük Ortadoğu Projesi, Dinlerarası Diyalog gibi yeni türetilen ve her biri Türkiye ve Türklük için önemli tehditler oluşturan kavramlar ve etrafındaki gelişmeler ile kimsenin karşı çıkamayacağı ancak farklı anlamlar yükletilmiş demokrasi, insan hakları, özgürlükler vb. kavramlar kullanılarak Türk milli kimliği ortada kaldırılmaya çalışılıyor. Milli kimliğin temel taşları yeni anlamlar yüklenmiş kavramlarla içi boşaltılan cesetler haline dönüştürülüyor. Bir zamanlar Tevfik Fikret ve benzerlerinin yaptıkları, bu gün ardılları, temsilcileri tarafından yapılmaktadır. Ne demişti Tevfik FİKRET

Milletim nev-i beşerdir.

Vatanım ruy-ı zemin

Yani yeryüzü vatanım, insanlık ise milletimdir. Açıkçası Tevfik FİKRET "bana ne vatandan, milletten" demiştir. Bugün bu görüş taraftarları da insanlık, kardeşlik, barış türküleri söyleyerek Fikret’e rahmet okutan ölçekte hıyanet yapabilmektedirler. Her ne kadar Türk Edebiyatına katkıları olduğu ifade edilse de aynı Fikret aynı zamanda Osmanlı Sultanı II.Abdülhamit’i tuzak kurarak öldürmeye çalışan Ermeni teröristi de alkışlamaktadır. Fikret Ermeni teröriste şu sözleri söyleyebilmektedir;

‘Ey şanlı avcı dámını bihude kurmadın / Attın fakat yazık ki, yazıklar ki vurmadın! / Málik sesin o sevret-i ra’din-i gayza ki / Her yerde hiss-i hakk u halásın muharriki / ...Dursaydı bir dakikacağız devr-i bi-sükun / Bir hayr olurdu misli asırlarca gelmemiş’

Geçmişin "hürriyetçileri", bugünün "liberal" ve "islamı kullanmaya çalışanları" garip bir tesadüf eseri olarak ortak bir noktada buluşmakta ve Türk’e sövmeyi Türk’ü yeryüzünden silmeyi bir ideal olarak benimsemektedirler.

Neredeyse içinde Türk geçen her şey vebalı gibi gösterilmeye çalışılıyor. Büyük bir Türk düşmanlığı seferberliği ilan edilmiş. Türk dışındaki her şey kutsal, savunulabilir, değerlidir. Ancak Türk kötüdür, kötülüklerin anasıdır, babasıdır. Her türlü kötülük Türk ten kaynaklanmalıdır. Bu söz ağza alınmamalıdır. Ülkenin adı Türkiye’dir. Ancak şimdilik buna tahammül etmektedirler. Ne zamanki Türk kavramı topyekün reddedilirse ülkenin isminin de değiştirilmesi artık gündeme gelecektir. O zaman zannedilmesin ki Türk’ü çağrıştıran bir ifade de ülkenin isminde bulunacak. Asla. Hayallerinde Türk ten arındırılmış, Türk çağrışımı yaptırmayan bir isim mevcuttur. Zaten bunun çalışmaları yapılmış ve ülkenin parça parça başka isimli devletçiklere peşkeş çekilmesinin yolu açılmak istenmektedir. Adına Kürdistan, Büyük Ermenistan, Megali İdeadaki Yunanistan demeleri gerekmektedir. Zaten 80 yıldır batılı ve çok uluslu güçlerin yapmak istedikleri bu değilmiydi. Biz de yıllardır ülkemizde uygulanan politikaların milli değil, uluslararası güçlerin politikaları olduğunu, dikkat edilmesi gerektiğini, bu politikaların ülkeyi parçalanmaya götüreceğini, Lozan da İngiliz heyet başkanı Lord Curzon’un İsmet İNÖNÜ’ye dediği kehanetin ortaya çıktığını,-- "Aylardan beri arzu ettiklerimizin hiçbirini alamıyoruz. Sizden memnun değiliz. Neyi reddederseniz cebimize atıyor ve saklıyoruz. Memleketiniz harap, yarın gelip kalkınmak için bizden yardım isteyeceksiniz. O zaman bu cebimize koyduklarımızdan her birini birer birer çıkarıp size vereceğiz."--

ve bunu yerli işbirlikçileri ile yaptıklarını unutmamalıyız. Lord Curzon’ın Lozan’da cebine attığı bir diğer sözü de şuydu : "Ben onlara (kürtlere) alfabe verdiğim gün görürsünüz."

Bugün demokrasi, insan hakları, özgürlükler vs. adlar altında servis edilen talepler, özünde birlik ve bütünlüğü ortadan kaldırmayı amaçlayan sinsi taleplerden başka bir şey değil. Kimsenin karşı çıkamayacağı kavramların içi kendilerince hainane doldurulup uluslar arası güçlerce servis edildiği ve yoğun bir beyin yıkama faaliyetiyle hâkim unsurların medya ve basınıyla servis edildiği için insanlarımız kandırılabilmektedirler. Ancak nereye kadar. Tarih boyunca "etrak-ı bi idrak" diye nitelenen, fakat milli hassasiyetleri söz konusu olduğunda ve kandıran odakların yalanlarını keşfettiğinde, ihaneti keşfettiğinde değil kırk yalan, bin yalan da olsa bu asil millet hıyanete gereken cevabı verecektir ve vermeye de başlamıştır. Açılım çalışmalarının iyi niyetli değil, uluslar arası güçlerin bir komplosu olduğunu sezen Yüce Milletim tavrını kamu oyu yoklamalarında göstermeye başlamıştır. Her ne kadar manipülasyonlardan arındırılmış gerçek anketler yoksa da mevcut anketler –bazı mahfillerin kontrollerindeki anketler— dahi Türk’e düşman, uluslararası güçlerin ve yerli işbirlikçilerin uykularını kaçırmış, korkulu rüya görmelerine sebep olmuştur. Devamı da gelecektir. Yaratanın kutsadığı bu millet öyle kolay kolay teslim bayrağı çekmez.

Bir ilave not olarak da şunu belirtmek istiyorum. Gazeteci Güngör MENGİ’nin haberinden mülhem Atatürk’ün 1 Kasım 1932 tarihli Meclis açılış konuşmasının makaslanmasının anlamını günlerdir çözmeye çalışıyorum ancak başaramıyorum. Bakınız Cumhurbaşkanlığı Resmi İnternet sitesinde Atatürk’ün makaslanan konuşması ne imiş; "Milli kültürün her alanda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyeti’nin temel dileği olarak sağlayacağız. Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için bütün devlet kuruluşlarımızın dikkatli ve ilgili olmasını isteriz." (Vatan Gazetesi yazarı Güngör Mengi 01.10.2009 ) Acaba diyorum Ata’nın oturduğu makamın Türk diline ve kültürüne gittikçe uzaklaştığı bir vakıa mı, yoksa iyiden iyiye huylanmaya mı başladık. Fakat mevcut Cumhurbaşkanının "siz ne mutlu Türküm diyene derseniz bu söz diğerlerine de ne mutlu …diyene deme hakkı verir" açıklamasını hatırladıkça endişelerimiz daha da artmaktadır.

Lord CURZON’un sözünden hareketle kendilerine alfabe verilenlerin sinsi bir oyunun figüranı olduklarını, ağababalarının ise bu oyunu ellerini ovuşturarak seyrettiklerini bilmekteyiz. Biraz tarih bilgisi olanlar, ihanet içersinde ayaklananların sonlarının ne olduğunu ve kendilerini kullananlarca nasıl sonunda terk edildiklerini anlamalıdır. Ben de kendilerinin bu izanı göstermelerini beklemekteyim. Yoksa olmayan bir dili (Türkçe, Arapça ve Farsçadan müteşekkil) alfabe olarak alıp Lord CURZON’u rahmetle ananlar, yarın bunu bedelini de ödeyeceklerini, yüce Türk milletine ihanet eden Osmanlı Coğrafyasının Orta Doğusunda 80 yıldır yaşananlar ışığında düşünmelidirler.



01.12.2009

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi