Prof. Dr. ABİDİN KUMBASAR      akumbasar@hotmail.comProf. Dr. ABİDİN KUMBASAR akumbasar@hotmail.com


EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİNİN ÖNEMİ

Demokrasilerde, halkın ödünç verdiği yetkiyle görev alan toplumsal gücü oluşturan devlet, öncelikle bireylere fırsat eşitliği sağlamakla yükümlüdür. Bunun gerçekleşmesi için de, bireylere eşit yaşama şansı ve yeteneklerini geliştirmekte, yani eğitim ve öğretimde eşit koşullar oluşturulması gerekir.

Günümüzde erişilen bilimsel düzey, doğumları denetleyerek sağlıklı bebeklerin Dünya’ya gelmesi koşullarını yaygınlaştırabilecek güçtedir. Birçok kalıtsal ve edensel hastalık gebeliğin erken dönemlerinde tanımlanabilmekte, gerekirse gebeliğe son verilebilmektedir. Daha bir ileri aşamada doğacak bireylerin genetik planlanması yapılabilir duruma gelinirse, Dünya’ya kusursuz olarak gelebilme düzeyine de erişilecektir. Doğum sonrası dönemindeyse, bugün bile, toplumsal düzenlemeler ve sorunların üzerine bilimsel olarak eğilmek, her doğan çocuğa eşit yaşama şansı sağlayabilir. Ekonomik koşulların eşitsizliği ve bilgi eksikliği masum bebeklerin ölümlerine neden olmaktadır. Bugün var olan gerçeği gözler önüne sermek için, 0–10 yaş dönemi çocukların ölüm oranlarını, toplumun yoksul kesimleri ile varlıklı kesimlerini kıyaslayarak belirten incelemelere göz atmak yeterlidir.

Birleşmiş Milletler örgütünün aynı konuyla ilgili kurumlarının zaman zaman Dünya çapında verdiği istatistik çalışma sonuçları da aynı gerçeği göstermektedir. Bu acı gerçeğe karşın düzeltme çabaları güçsüz ve etkisiz kalmaktadır. Silahlanmak için harcanan değer ve çabaların çok az bir bölümüyle sağlanabilecek olan eşit koşullar önemsenmemekte ve acı gerçekler, bilgiden yoksun halk kitlelerine yazgı diye kabul ettirilmeye çalışılmaktadır.

Fırsat eşitliğinin sağlanmasının ikinci koşulu, bireylere yeteneklerini geliştirmede, yani eğitimde eşit hizmet sunmaktır. Eğitimin önemi, doğurduğu sonuçlar yönünden, yaşama hakkının sağlanmasın da önüne geçmektedir. Çünkü parasal sorunlar ve eksik bilgi yüzünden kaybedilen bebekler tüplüme sadece hüzün ve acı verdiği halde, yanlış ve eksik eğitimle yetişenler Dünya’nın her yöresinde bunalımlara neden olmaktadırlar. Bilimsel verilere göre eğitime çok erken başlamak gerekir. Çocuğun her şeyi en yoğun olarak algıladığı dönem 2–5 yaş arasındaki süredir. Görüldüğü gibi en önemli yıllar okul öncesi çağıdır. Bu yıllarda edinilen yanlış bilgi ve yersiz korkular, ya da kuramsal Doğaüstü güçlerin varlığı inancı, çocukları gerçekleri algılamak ve eleştirmekten alıkoymaktadır. En uygar sayılan ülkelerde bile eğitimin gerektiği gibi olmaması bir yana, olması gerektiği konusundaki düşünceler dahi çok seyrek olarak tartışma konusu olmaktadır. Ülkemizde ise en yoğun bilgi edinme yılları olan 2–5 yaş arası çağının eğitimi, çoğunlukla yeterli çağdaş eğitim görmemiş anne, baba ya da diğer aile büyüklerinin yetenekleriyle sınırlıdır. Bu nedenle okul dönemlerinde bocalamalar, eleştirerek öğrenmede zorluklar doğmakta, ezberlemek bilmekten daha kolay gelmektedir. Edinilen bilgileri özgür akılla eleştirerek ona kişilikten bir şeyler katmak gerekir. "Başkalarından aynen aktarılan bilgilerle bilgili olunabilir ama sadece kendi eleştirel aklımızla akıllı olabiliriz" özdeyişi her çağda ve her yerde geçerlidir.

Eleştirmeden inanma sonucunda kişilerde olayların ötesini düşünme dürtüsü körlenmekte, aktarılanlar mutlak gerçeklermiş gibi algılanmakta, Doğa’nın gizemlerini (sırlarını) çözme coşkusu kaybolmakta, giderek gerçek dışı kavramlar tabulaştırılmaktadır. Yapılması gereken, tüm yeryüzü boyutunda gerçekçi bir eğitim bütünlüğünün sağlanmasıdır. Genç kuşaklar bugüne değin inançların ve teknolojinin robotları gibi yetiştirildiği için beyinsel gelişme koşullandırılmış olarak şekillenmiştir. Bilimde gelişme ve onun yaşama uygulanması olan teknoloji, insanı atmosfer ötesi uzaklıklara, Mars ve öbür gezegenlere gidebilecek güce eriştirdiği halde, kendi oosferinde ( bilinç küresinde) ilkel insan çağından öte bir adım attırmaya yetmemiştir. Birebirlerini öldürmek için taş ve sopa ile saldıran ilkel insanlarla aynı şeyleri atom ve hidrojen bombalarıyla yapmayı tasarlayan günümüz insanlarının bilinci arasında önemli bir fark olmadığının bilinmesi gerekir. İlkel insanda altta yatan neden, belki de yaşam alanını korumak gibi bir dürtü olduğu için geçerli de sayılabilinir. Saldırıyı, sömürü ya da ırk, dil, din farkı için yapan çağımız insanınınsa gerekçesi kabul edilemez.

Yıllardır eğitim sorunlarının hep tartışma konusu olduğu ülkemizde, ilk adım olarak atılan 8 yıllık zorunlu eğitimin yozlaştırılmadan uygulanması ve yakın süre içinde 11–12 yıla çıkarılması kaçınılmazdır. Okul öncesi eğitimde de çağdaş düzey sağlanmalı, anne ve babalarla iletişim kurularak önemi anlatılmalıdır. Özellikle ekonomik sorunları ağır basan büyük şehirlerin çevresindeki ve kırsal alanlardaki okul öncesi yaş grubundaki çocukların sağlık, beslenme ve giyim gereksinimleri ve çağdaş eğitimleri sağlanmalıdır. Çağdışı bilgilerin öğretilmesi ve koşullandırmalar ancak bu yolla önlenebilir kanısındayım. Önlemleri, parasal sorunlar öne sürerek, almamak bedelini çok daha ağır olarak ödetmektedir, gelecekte de ödetecektir. Aydınlığa yönelik bir toplumda uygulanan eğitimin amacının da aydın kuşaklar yetiştirmek olması gerekir. Laik ve bilimsel eğitimden sapmaları önlemenin tüm sorumluların ve yurtsever aydınların görevi olduğunu unutmamak gerekir.



15.09.2009

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi