Prof. Dr. NİZAMETTİN AKTAY       naktay@gazi.edu.trProf. Dr. NİZAMETTİN AKTAY naktay@gazi.edu.tr


MİLLİ DEVLER TASFİYE Mİ EDİLİYOR?

Küreselleşmeye ilişkin kavram değerlendirmeleri çok çeşitli yönleriyle yapılabilir. Ancak bizim burada ilişki kurmak istediğimiz esas husus küreselleşme gelişmelerinin ulus-milli devletleri reddetmesi ve bununla birlikte ne amaçladığının izahıdır.

Küreselleşme ya da küreselleştirme, özünde güçlü batılı devletlerin kendi dışındaki devletleri kendi düzenlerinin ve devletlerinin kontrolü altına alma arayış ve çabalarıdır. Burada kullandıkları en önemli argümanların başında da yerel yetkilerin artırılması yoluyla demokratikleşmenin ve özgürleşmenin yolunun açılması için yerel, bölgesel ve etnik ve dini azınlıklara dayalı bir yönetim biçiminin kabul edilmesidir. Böylelikle daha iyi, güzel ve yaşanabilir bir dünya söz konusu olacaktır. Bu iddialarını kendi kontrolleri altındaki her kurum ve kuruluş tarafından ifade etmekteler, kendi görüşlerindeki herkese bu görüşlerini söyletmektedirler. Zaten dünyanın önde gelen finans, yönetim ve uluslar arası ilişkiler kuruluşlarının çoğunluğu kontrolleri altına alınmıştır.

Eski Birleşmiş Milletler genel sekreterlerinden Butros GALİ İstanbul’da toplanan meşhur HABİTAT toplantısında yanında Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL varken şu sözleri söylüyor; "Türkiye Federal Cumhuriyeti", "İstanbul Federe Devleti". Ayni Butros GALİ, CFR-Council on Foreign Relations (Dış İlişkiler Konseyi) planı olarak bilinen şu planı dile getiriyor; "Dünya 200 devletli olmaktan 2000 devletli hatta 5000 devletli bir yapılanmaya gidiyor".Bulut, Aslan, Küresel Haçlı Seferi, s.39

2 Ağustos 2001 günü Bakali Corp. İsimli Amerikan kökenli, Amerikan yönetimi ile yakın ilişkili sivil toplum örgütünden Türk asıllı Amerikan vatandaşı Ayla BAKKALLI imzasıyla o zaman Türk Başbakanı olması muhtemel (beklenen) Mr.Recep Tayip ERDOĞAN’a bir memorandum gönderilir. Memorandumda özet olarak şu talepler muhtemel Türk Başbakana tavsiye edilmektedir; "Mr. Erdoğan, sizin küreselleşme ile demokrasi ilişkilerini bağdaştırma yönündeki adımlarınız, Türkiye ye kriz sırasında destek olan uluslar arası güçler tarafından da kabul görecektir. Ankara küreselleşmenin gerekliliğini anlamak ve dünyada geçerli olan kurallara uyum sağlamak zorundadır. Ankara şunu da anlamalıdır ki, uygun gördüğü kuralları uygulayıp, kendi çıkarlarına uymayanları reddetmesi mümkün değildir. Küreselleşmenin bir adı da şehirleşmedir. Ankara yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak zorundadır. Dünya bütün hükümetlerden bunu istemektedir. Bu memoranduma göstereceğiniz ilgiden dolayı takdirlerimizi sunarız…."Bkz.Bulut, s.43,44 (Partisini kurup tek başına iktidar olan T.Erdoğan’ın parti tüzüğüne koyduğu yerelleşme,yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, yerel dillerin ve kültürlerin kendilerini rahatça ifade edebilmelerini temin amacıyla yaptığı çalışmalar sn. Bulut’un kitabından teferruatıyla incelenebilir)

Yazar Kutlu MERİH, "Bir Federatif Süper Devlet Olarak AB" isimli makalesinde bu görüşleri şöyle ifade etmektdir; "Tarihte benzeri görülmeyen ve alışılan federal modellerden farklı, ulus-devletlerin giderek artan bir ivme ile ulus-üstü bir süper devlete dönüşmesi olgusunu sergileyen Avrupa Birliği, bir anlamda ortaçağın feodal federatif yapılarına ve bu yapıya dayanan imparatorluklara dönüşümü de yansıtmaktadır. Yaşanan süreçte gözlenen eğilim, güç ve otoritenin ortaçağ militer baronları yerine endüstriyel ve finansal baronlara devredilmesi ve bu geçişe engel olan ulus-devletin tasfiye edilmesidir. Modernleşme süreci karşısında tutunamayan, hak ve yetkileri kısıtlanan feodal, endüstriyel ve finansal baronlar bu federal projeye olağanüstü destek vererek ve ulus-devletin otoritesini sulandırarak pozisyonlarını korumaya uğraşmaktadırlar" Bkz,Bulut,Aslan, s.46 dan naklen.

Milli-merkezi ve güçlü devleti tasfiye ederek yerine şehir devletleri oluşturmanın temel faktörlerinden olarak yerelleşmenin öneminin ön plana çıkarılmasında kullanılan bir yol olarak da Türkiye’de Bölgesel Kalkınma Ajanslarının kurulması çalışmaları görülmektedir. Bölgesel Kalkınma Ajansları Kanunu sayesinde Türkiye çeşitli bölgelere ayrılarak (tıpkı küçük devletçikler gibi) merkezi otoritenin zayıflatıldığı, bölgelerin yöneticilerinin kamu görevlisi olmadığı bir bölgesel yapı oluşturularak merkezi otoritenin gücü azaltılmak istenmektedir.

Bunun yanında küresel güçlerin yakınımızdaki temsilcileri olan Avrupa Birliği’nin demokratikleşme telkinleri ve dayatmaları altında milli kimliğimizin ayrılmaz parçası olan ve Avrupa tarafından ayrı bir kimlik kazandırılmaya çalışılan ve ısrarla ayrı bir kimlik sahibi olduğu ifade edilen Kürtlere ve diğer azınlık olarak belirtilen gruplara kendi dillerinde eğitim, kendi kendini ifade hakkı verilmesi, güçlendirilmiş yerel yetkilerle donatılarak yönetim haklarının kendilerine bırakılması da milli- merkezi devletin zayıflatılmasının bir yolu olarak kullanılmaktadır.

Küresel güçler kendi dayanılmaz güçlerini birleştirerek artırmaya çalışırken, hükmetmek istedikleri devletlerin güçlerinin azalması için yerelleşmeyi, merkezi otoritenin zayıflatılmasını, küçük devletçiklere bölünmesini gelişmenin ve ilerlemenin bir yolu olarak sunmaktadırlar. Tabiî ki bunu da işbirliği yaptıkları devlet adamları marifetiyle gerçekleştirmektedirler. Ayrıca çeşitli sivil toplum örgütleriyle devletlerin küçülmesinin, yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılmasının ne kadar büyük maddi faydalar sağlayacağı konusunda da ikna edici çalışmalar yapmaktadırlar. Bunun yanında yetiştirdikleri bilim adamı, sanatçı kisveli yardımcıları da kendilerine destek olmaktadırlar.

Küresel güçlerin karşılarında durması muhtemel devletleri ekonomik olarak zayıflatmanın bir yolu olarak da serbest pazar ekonomisinin olmazsa olmazlarından olan özel sektörün yaygınlaştırılması ve kamu işletmelerinin tasfiyesinin, bir başka ifadeyle özelleştirmelerin mutlaka yapılması gerekliliğidir. Kamu işletmelerinde çalışanların sayısının azaltılması ve kamu işletmelerinin çalışamaz hale gelmesi de taleplerin bir diğer şeklidir. Dikkat edilirse IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği hep bu taleplerde bulunmaktadır. "Devlet küçültülmelidir". İşlemez hale getirilecek kamu işletmeleri kredi vermenin "ön şartı" olmaktadır. Oysa söylenenlerle ortaya çıkacak sonuç işlevselliği azaltılmış, zayıflatılmış ulus-devletler olarak görülecektir. Bunların mutlak yapılması gerektiğini, bunların küreselleşmenin gereği olduğunu söyleyen Batılı devletlerde ise durum tam tersine olmaktadır. En gelişmiş 11 OECD ülkesinde 1960 yılında % 28 olan kamu harcamalarının ulusal gelir içersindeki payı 1973 de %32.9, 1988 de %40.2 ye çıkmıştır. IMF ve dünya Bankası belgelerine göre 1937-1997 arasında devletin ekonomideki payı ABD’de % 8.6 dan % 32.3 e, İngiltere’de % 30 dan % 41 e, Almanya’da % 42.4 den % 49 a, Fransa’da % 29 dan %54.3 e çıkmıştır. Aydoğan, Metin, Türkiye Üzerine Notlar 1923-2005, Umay Yayınları, İzmir-23.Basım 2005,s.172

Küresel güçler, karşısında yer alması ve kendilerine engel olması muhtemel oluşumları, devletleri zayıflatmaya çalışırken, kendi kontrollerindeki uluslar arası kuruluşları da güçlendirmeye çalışmaktadırlar (Birleşmiş Milletler, NATO, Uluslararası Para Fonu-IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü vb.). Ancak bunların gerçekleştirilebilmesi için özellikle milliyetçilik duygularının da köreltilmesi ve ortadan kaldırılması gerekmektedir. Amerikan Dış Politika Araştırmaları Enstitiüsü Başkanı R.Strauss Hupe bunu şöyle ifade ediyor; "Milliyetçilik bu yüzyılın en güçlü gerici kuvvetidir…. Mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını engeller, ekonomik ve kültürel gelişimi durdurur." Küreselleşmenin en önemli kuruluşlarından olan Bilderberg’in ilk başkanı Hollandalı Prens Berndhard ise görüşlerini şöyle ifade etmektedir; "Milliyetçiliğin hüküm sürdüğü ortamlarda, insanlar egemenliklerini uluslar arası güçlü bir ortama devrini kabul etmezler. Bizim önümüzdeki en hayati görev onları bunlara razı etmektir".(Önder,Ali Tayyar, Türkiye’nin Etnik Yapısı, 2007, s.335,336

Küresel güçler karşılarında olan ve zayıflatarak milli bünyelerini bozdukları devletlere karşı her türlü metodu kullanmaktadırlar. Küresel imparatorluğun şemsiyesi altına getirilen her ülke bu metotlar sayesinde içinden çıkamayacakları ekonomik bir kaosun içine çekilmektedirler. 2004 yılı itibariyle üçüncü dünya ülkelerinin borcu 2.5 trilyon dolara yükseltilirken yıllık faizi 375 milyar dolara ulaşmıştır. Ancak bu gelişmeleri gizleme amaçlı olarak küresel güçlerin yaptıkları tüm üçüncü dünya ülkelerindeki sağlık ve gıda harcamaları(yardımları) bu ülkelerin küresel güçlere olan borçlarının faizinin yirmide biridir Perkins, John,Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları, 2. Baskı, 2005,s.18

Öncelikli hedef olarak karşılarında durması muhtemel olanların parasal sistemleri, milli direnç noktaları, siyasal ve kültürel değerleri yok edilmeye çalışılırken bunların yerine çağdaş olduğu ve ilerleme gelişmenin tek yolu olduğunu ileri sürdükleri kavramları dayatmaktadırlar. Bunların başında gelen kavram olan küreselleşmeye ilave olarak demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi kavramları da ilave etmektedirler.

Robert KAPLAN şöyle söylüyor; "Demokrasi kültürümüz bile değişmeli. Pakistan, Mısır ve Tunus gibi Ülkelerin demokratikleşmesini istemek yerine, zararsız diktatörlüklere karışık rejimlerin farklı türlerine bu çabamızda bize destek verdikleri sürece hoşgörüyle yaklaşacağız. Bunda ahlak dışı bir şey yok. ABD kendini güvende hissettiği sürece dünya daha iyi bir yer olur". Dış Politika İçe Dönmeli, s.299, Küreselleşme ve Terör, Derleyen, Mehmet Ali Civelek, Ankara,2001

Amerikan eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright kendisine(Birinci Irak saldırısından sonra) Irak’ta ölen 500 bin çocuğun ambargonun karşılığına değip değmediği sorulduğunda şu cevabı veriyor; "Sanırım buna değdi". Albright’in bu ifadesini insan hakları kavramı ile izah etmenin imkansız olduğu ortadadır. Ancak tabiî ki bu kavram yenidünya düzeninin, küreselleşmeyi savunanların mantığını ifade etmesi bakımından çok çarpıcı bir örnektir.

Son iki yıl içersinde saldırılar sonucu Irak’ta 670 bin kişi öldü ve iç savaş çıktı, bütün etnik ve dini gruplar birbirleriyle düşman hale getirildi. Her gün ortalama yüz civarında kişi saldırılar sonucu ölmektedir. Nihayetinde ortaya çıkan ise Irak’ın üç parçaya bölünmüş bir devlet haline gelmesidir. Böylelikle küresel güçler gizli (çoğu zaman da açık olarak ifade ettikleri ideallerini) emellerini gerçekleştirmektedirler. Aynı oyun yakında Suriye için realize edilecektir.(Yugoslavya altı parçaya, Çekoslavakya iki parçaya boş yere bölünmemiştir. Yeni Türkiye haritalarının sebebi de buradadır).

Küresel güçler ekonomik, teknolojik ve siyasi üstünlükleri ve bu üstünlükleri ile elde ettikleri güç sayesinde artık sınır tanımaz bir biçimde kendi koydukları ve uygulanmazsa olmaz denilen kuralları sayesinde dünyanın geri kalan kısmını elde etmektedirler. Bu gelişmeler bugün küresel güçlerin dayattığı temel değerlerin bir maske gibi kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Demokrasi ile tavsiye edilenin kirletilmiş bir anlayış-kirletilmiş bir demokrasi- olduğunu insanların anlamaması istenmektedir. Elde edilmiş medya ve basın sayesinde insanlara her gün kendi küresel -kirli ideolojilerini demokrasi olarak, vazgeçilemez ilkeler olarak sunan ve toplumları manipüle edenler –kurgulayanlar-, özünde kendi küresel imparatorluklarını kurma peşindedirler. Milli, ahlaki, sosyal bağları zayıflatılmış, ekonomileri güçsüz ve bağımlı hale getirilmiş ve şehir devletleri haline dönüştürülmüş devletler bir müddet sonra söylenen her sözü yerine getirmeye hazır haldedirler. Sınırlarından vazgeçecekler, küresel güçlerin dayattığı etnik kimlikleri kabul edecekler, milli-ulusal değerlerini terk edeceklerdir. Böylelikle artık üstün gücün kontrolü altına gireceklerdir.

SONUÇ

Küreselleşme ya da küreselleştirme adı altında dünya devletlerine takdim edilen sistem aslında tamamıyla üstün küresel güçlerin kendi düzenlerini yaratma ve dünyaya kabul ettirme projesinden başka bir şey değildir. Demokrasi, insan hakları, yerelleşme, özgürleştirme vb. daha birçok kavrama yeni anlamlar yükleyerek bunları savunan, hâkim medya ve basın güçleri ile hükmettikleri çok sayıda sivil toplum örgütünün çalışmaları sayesinde dünyaya yeniden şekil vermek bu çalışmaların temel amacıdır. Bu yeni şekillendirme çalışmalarında da milli devletlerin şehir devletlerine dönüşmesi, büyük devletlerin küçültülmüş devletlere dönüştürülmesi varılmak istenen sonucun olmazsa olmazı haline gelmiştir. Bu yüzden küreselleşme iddialarının karşısındaki en büyük engellerden olan milli devletlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Ancak her ne kadar senaryolar eksiksiz gibi yazılmaya çalışılsa da insan tabiatına, akla ve tarihi gerçeklere aykırı iddiaların gerçekleşme şansı yoktur. Fakat kısa sürede de olsa küresel güçlerin elde ettikleri kazançlar diğer devletlerin aleyhinedir. En azından şimdiden yapılması gereken, öncelikle bu oyunu deşifre edip toplumların kendi kaderlerini küresel güçlere teslim etmeyecekleri bir toplumsal mantık oluşturulması gerekmektedir.



01.05.2009

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi