Prof. Dr. ŞULE ERÇETİNProf. Dr. ŞULE ERÇETİN


SAĞLIKLI NİCE YENİ YILLARA

   Sevgili okurlarım uzunca bir aradan sonra size Ankara Onkoloji Hastanesi 2. Cerrahi Kliniğinden yazıyorum. Bu ay sizinle, göğüs kanseri tanısı konularak ameliyat olan, tedavisi devam eden bir hasta ve aynı zamanda bir bilim insanı olarak bu süreçteki duygularımı, gözlemlerimi ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Yaklaşık 26 gün önce göğüs kanseri olduğumu öğrendiğimde yaşamımın son yirmi iki yılında iki kez yaşadığım iki olayı anımsadım. Sene 1986 anneme göğüs kanseri tanısı kondu. Babam kızgın, isyankâr, kavgalı, en kutsal bildiği varlıkla “niye ben değilim” diye. Babam isyankâr kavgalı en sevdiği varlıkla “ben olmalıydım hastalanan ben olmalıydım ölüme giden sen değil” diye. Ben dağılmış; ben yıkılmış, ben mutsuz bir kadın. Ben hala bir öğrenci, ben dört yaşında yavrusu, kızı, tuzu ile …Ağabeyim, garibim, bıyığının bir teline, bin bir acı yazılmış yiğidim,.kibar kabadayım.Kendi deyişi ile bir buzlu cam yere düşüp bin bir parça dağılan. Annemin ayakta kalmak zorunda olduğumu, evlat, kardeş ve anne olarak görevlerimi, hepsinden önemlisi kendime var oluş borcumu anlatışı. Karlar kraliçemin ağzından dökülen her sözcük halen tüm canlılığı ile kulaklarımda. Sene 2004 anneme akciğer kanseri tanısı kondu. 18 yıldır göğüs kanseri ile. O gerçek bir savaşçıdır. Bu kez başarıp başaramayacağını bilmiyorum. Yaşının kaç olduğunu soranlara kızıyorum. Çünkü onlar bizim ailenin kadınlarının çok ve derman niyetine yaşadıklarını bilmiyorlar...Yaşamın doğal akışında ölümün olduğunu anımsatanlara kırılıyorum…O akışı bilmez görünecek kadar aptal mıyım diye…Varsın olsun.. Babam yok duaları kabul oldu. Kavgası nerede ve nasıl sürüyor bilmiyorum. Annemle ve bizimle olduğunu, görmediğim gözyaşlarını hissediyorum. Ağabeyim, o hala garip, dağılan bin bir parça bir kez daha saçıldı. Ya ben, 23 yaşında tuzuna 13 yaşında karabiberini katıp; var oluş borcunu kendine, çocuklarına tüm sevdiklerine sevgi, sorumluluk ve her ne varsa ödemeye başlamış bir anne, bir kardeş, bir bilim insanı. Ama hala annesine borçlanmaya devam eden bir evlat. Ve sene 2008, annem yok artık. Ağabeyim öylesine dağıldı ki… İyileşeceğime, savaşacağıma söz veriyor; annemi anımsatıyorum. 26 gün önce, yaşama merhaba ve elveda demenin bize, insanlara özgü yalnızlığını, sevdiklerimin, dostlarımın yaşamımı nasıl zenginleştirdiğini bir kez daha hissettim. Yaşamı ve ölümü aynı noktada, aynı duyguda, aynı kaygı ve sıkıntıyla aynı umut ve sınırsızlıkla bir kez daha hissettim. Kızlarım benim yıllar önce yaşadıklarımı bana hissettirmeden yaşıyorlar farkındayım. Sevgileri, emekleri ve gönül güçleri onlara verilen emekten çok daha büyük ve yoğun. Onları daha birçok seviyorum Sanki ilk kucağıma aldığım an kadar kısa geliyor onlarla geçirdiğim yıllar. Annemin bana söylediklerini ben kızlarıma, tuzuma ve karabiberime söylüyorum. Yorulmanın bize yaraşmayacağını, yaşamın seyredilecek bir oyun olmadığını tekrarlıyorum. Pes etmek yok iyi olacağım; iyi olamasam da daha kötü olmayacağım diyorum. Hastalığın bedenin zekâtı, ölümün yeni ve hiç bitmeyen bir yaşamın başlangıcı olduğunu anlatıyorum. Korkuyorum, hani en cesur olduğum zamanlar en korktuğum anlar ya o korkuya yenik düşmediğim yani ben korkmuyorum. Hastanede odamın penceresinden Ankara’yı duvak gibi süsleyen karın yağışını izlerken yaşamı duyumsayıp ölümü anımsarken ne ölmekten, ne yaşamaktan korkmuyorum. Bu noktada bir insan ve bir hekim olarak yüreğinde hamur gibi mayaladığı insan sevgisini, taşıdığı sorumluluk duygusunu ve elbette ki herkes tarafından bilinen tüm mesleki yetkinliğini herkese, şifa aramaya gelen herkese derman olup sunan ameliyatımı gerçekleştiren ve tedavimi üstlenen Doç. Dr. Uğur Berberoğlu’na sevgi ve hayranlıkla teşekkür ediyorum. Üstelik kendisinin bilim insanı, yönetici ve eğitimci olarak kaosu yönetmekteki ustalığı, uzun süredir üzerinde çalıştığım “kaos yönetimi” konusunda somut, başarılı ve zengin örnekler gözlememi sağladı minnettarım. En kısa zamanda bunları sizlerle de paylaşmayı istiyorum. Aynı zamanda 2. Cerrahi kliniğinde görev yapan diğer tüm hekimlere, sağlık personeline ve diğer çalışanlara, hastanenin farklı birimlerinde hastalığımın tanısının konulmasına ve tedavi edilmeme katkı sağlayan tüm hekimlere minnettarım. Onlar Mustafa Kemal Atatürk’ün kendini emanet ettiği kahramanlar. Annemin rahatsızlığı sürecinde emeği geçen ve şimdi çok yakın can dost olmuş tüm hekimleri de sevgiyle anmak istiyorum. Ne kadar şanslı olduğumun farkındayım Ailem, dostlarım, meslektaşlarım, öğrencilerim benden büyük, küçük, sesleri, nefesleri, canları, yürekleri ile benimle... İşte duygularım, düşüncelerim bunlar. Sevgili okurlarım dualarım ve dileklerim elbette hasta olmamanız için ama merak ediyorum Ankara Onkoloji hastanesine herhangi bir nedenle hiç yolunuz düştü mü? Türkiye’nin dört bir yanından binlerce hastanın şifa aramaya geldiği özel bir ihtisas hastanesi. Tüm sağlık çalışanlarının her hastanede olduğu gibi işleri hiç de kolay değil. Aynı zamanda hastalarında Kanser hastalıklarının büyük bir artış gösterdiği günümüzde böylesi özel ihtisas hastanelerinin sanırım sayısının artırılmasına, var olanların her anlamda yeni anlayışlarla projelendirilen mekanlara taşınmasına gereksinim var. Tüm özverileriyle hizmet sunan sağlık çalışanlarının her anlamda koşullarının iyileştirilmesi elbette önemli ve öncelikli olmalı.



15.01.2009

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi