Yankı'nın Son Sayısı >PROF.DR. ÇETİN ARSLAN

Hacettepe Üniversistesi Hukuk Fakültesi Öğr. Ü.
Prof.Dr. Çetin ARSLAN


İŞ YÜKÜ AZALMALI YARGI HIZLANMALI

Hacettepe Üniversistesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi, Prof.Dr. Çetin Arslan; yargı reformlarıyla birlikte, sistemin iyileştirilmesi, yargının hızlandırılması, iş yükünün azaltılması, önemli uyuşmazlıklara daha fazla vakit ayrılabilmesinin sağlanması açısından nispeten önemsiz nitelikteki suçlarla ilgili ön ödeme, uzlaştırma, kamu davasının açılmasının ertelenmesi, seri muhakeme ve basit yargılama usullerinin hukuk sistemine kazandırılması veya revize edilmesini oldukça önemli ve olumlu gelişme olarak nitelendirdi. Prof. Arslan, yargıda tecrübenin önemine vurgu yaparak, “Bilgili, birikimli, kendisini yenileyebilen kıdemli hâkim ve Cumhuriyet savcılarının tecrübelerinden bir şekilde yararlanmaya devam edilmelidir.” dedi.
 

 
 
Son dönemde çıkan ve çıkarılacak olan yargı paketleriyle ilgili yorumlarınız nelerdir?
2004 yılında mevzuatta yapılan köklü değişikliklerle Türk Ceza Hukukunda bir reform yapılmıştı. Aradan geçen 15 yıl boyunca irili ufaklı birçok değişiklik yanında bu kez yine “reform” olarak nitelenebilecek önemli değişikliklerle karşı karşıyayız.
Bu bağlamda sistemin iyileştirilmesi, yargının hızlandırılması, iş yükünün azaltılması, önemli uyuşmazlıklara daha fazla vakit ayrılabilmesinin sağlanması açısından nispeten önemsiz nitelikteki suçlarla ilgili ön ödeme, uzlaştırma, kamu davasının açılmasının ertelenmesi, seri muhakeme ve basit yargılama usullerinin hukuk sistemine kazandırılması veya revize edilmesi oldukça önemli ve olumlu gelişmelerdir. Bununla birlikte değişikliklerin sistemi rahatlatması, daha ileriye taşıması, hukukun doğru, iyi ve adil bir şekilde uygulanması için ciddi bir ihtiyaç analizi yapılması, yargı pratiğinin dikkatli bir şekilde gözlemlenmesi, öğretideki eleştirilerden beslenilmesi ve bu şekilde sorunlu noktaların tespit edilerek çözüm odaklı düzeltmelerin yapılması gereklidir.

HUKUK FAKÜLTELERİNİN SAYISI FAZLA

Hukuk mesleklerine giriş sınavı geç kalmış bir düzenlemedir. Gerekli ve zorunludur ancak yeterli değildir. Sınavın, özellikle avukatlık mesleği bakımından oluşan niteliksiz yığılmayı azaltacağı muhakkaktır.  Fakat burada temel probleme bakmak gerekir. İhtiyaç fazlası veyahut nitelikli olmayan hukuk fakültesi mezunu niçin bu kadar yığılmıştır? Asıl sorun hukuk fakültelerinin sayısının (84) fazla olması, akademisyen ve   öğrenci kalitesinin ve bunun sonucu olarak eğitimin niteliğinin giderek düşmesidir. Bu durumda sorun nitelikli-niteliksiz şeklinde bir kutuplaşma yaratarak değil, topyekûn nitelikli bir hukuk eğitimi standardına ulaşmaya çalışılarak çözülebilir. Bu kapsamda hukuk fakültelerine girişte başarı sırasının yükseltilmesi (125 bin) yerinde olmuştur. Hatta bu başarı eşiği daha da yükseltilmelidir. Bunun yanında hukuk fakültesi açılması için gerekli şartlar gözden geçirilmelidir. Maliyeti en düşük ve arzı en yüksek fakültelerden biri olması nedeniyle, gerekli teknik ve akademik altyapıdan yoksun olmasına rağmen birçok üniversite hukuk fakültesi açma eğilimindedir. Bilimsel üretime katkı sağlamayan, profesör ve doçent düzeyinde yeterli kadrolu akademik personeli bulunmayan fakülteler desteklenmemelidir.  Keza akademik unvanların kazanılması ve özellikle “Doçentlik” unvanının elde edilmesinde sözlü sınav revize edilerek tekrar kabul edilmeli ve kriterler yükseltilmek suretiyle daha nitelikli akademisyenlerin sisteme dahil olması sağlanmalıdır. Sorun uzun vadede ancak bu şekilde çözülebilir.

AVUKAT YARDIMCILIĞI GİBİ YENİ İSTİHDAM OLUŞTURULABİLİR

Kısa vadede mevcut sınavla hedeflenen nitelikli-niteliksiz hukukçu ayrımı yapmaksa, öncelikle sınavın ölçücü, nitelikli, kaliteli ve güvenilir olması zorunludur. Bunun yanında hukuk mesleklerine giriş sınavını kazanamayan hukuk fakültesi mezunlarına avukat yardımcılığı gibi yeni istihdam alanlarının da yaratılması gerekmektedir. Zira bu yapılmadığı sürece “hukuk fakültesi mezunu işsizler” gibi yeni bir mağdur grup ortaya çıkacaktır.

TECRÜBEDEN FAYDALANMAYA DEVAM EDİLMELİ

Devletin temeli adalet. Adaletin temeli ise tecrübe. Gelişmiş ülkeler tecrübeden faydalanmaya devam ederken, Türkiye’de emeklilik yaşı 65’te doluyor. AİHM’de Yargıçların emeklilik yaşı 70’tir. Hâkim ve savcıları mesleklerinin zirvesinde emekliye ayırmak ne kadar doğru? Kamuoyu tecrübe istiyor. Sizce; Ülkemiz tecrübeden faydalanmaya devam etmeli mi?
Hâkimlik ve Cumhuriyet savcılığı dünyanın her yerinde özel, önemli ve değerli mesleklerdir. Dolayısıyla hâkim-savcılar kişiliği ile donanımı ve birikimiyle, entelektüel yönüyle, ruh ve beden sağlığıyla örnek birey olmalıdır. Bu ise bir insanın nerdeyse bütün yaşamına şekil veren bir süreç ile oluşup, gelişebilmektedir. İşte bu nedenle aslen her meslekte aranan tecrübe, hâkimlik-savcılık mesleklerinde çok daha önemli bir unsurdur. Dolayısıyla bilgili, birikimli, kendisini yenileyebilen kıdemli hâkim ve Cumhuriyet savcılarının tecrübelerinden bir şekilde yararlanmaya devam edilmelidir.  Bu çerçevede emeklilik yaşının yükseltilmesi de düşünülebilir. Ancak bunlar kadar hatta daha da önemlisi gerek mesleğe girişte gerekse meslekte ilerlemede ehliyet ve liyakatten asla ödün verilmemelidir.

KANUNLAR İYİ, UYGULAMADA SORUN VAR

Toplumsal huzur ve barış için adalet şart. Kanunlarımız ne kadar adaletli ve toplumsal barışı sağlamak için yeterli mi?
Toplumsal barışın tesisi kanun önünde eşitliğin sağlanması ile mümkündür. Kanun önünde eşitlik ise kanunların içeriklerinin yanında onların iyi, doğru ve adil bir şekilde uygulanmalarıyla mümkündür.
Bizim mevzuatımız istisnalar bir tarafa bırakılırsa birçok batı ülkesi ile ya aynı düzeyde ya da daha ileridedir. Ancak uygulama için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Bu nedenle içeriği ve kapsamı oldukça iyi olan bir yasal düzenleme uygulamada çok kötü sonuçlar verdiğini görebiliyoruz. Yani bizdeki sorun kötü kanundan çok kötü uygulamadır. Bu çerçevede aslında şunu söyleyebiliriz. “Türkiye’de hukuk sorunundan çok hukukçu sorunu söz konusudur.”

OTOMATİK ŞARTLI TAHLİYELER SAATLİ BOMBA GİBİ

Kadın cinayetleri, istismar gibi toplumu derinden sarsan olaylarda kanunlarımız ne kadar etkili? Bu konulardaki önerileriniz ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Kadın cinayetlerinin temelinde ekonomik, sosyal ve kültürel nedenler yatmaktadır. Zira günümüz koşullarının kendisine yönelen davranışa tepki veren, gerektiğinde itiraz eden, karşı koyan, ekonomik bağımsızlığını kazanması nedeniyle emir alma konumundan emir verme konumuna geçen, cinsel açıdan itaat etmeyen hatta kendi seçimini ortaya koyabilen kadın, içinde bulunduğu sosyal, kültürel ve ekonomik yozlaşma ile şekillenen kadın tipolojine uymamaktadır. Bir başka deyişle kadınların ekonomik yaşama katılıp özel alandan çıkarak kamusal alana dâhil olmasıyla beraber toplumsal cinsiyet algısı, kadınlık ve erkeklik rollerinin zamanla değişmeye başlaması kaçınılmaz şekilde çatışma çıkmasına neden olmaktadır. Bu çatışma öncelikle eğitimle çözülür. Kadın erkek eşitliği, kadının toplumdaki yeri, önemi, değeri toplumdaki herkes tarafından içselleştirilmelidir. En basitinden dilimize yerleşmiş eril kullanımlar bile, bu sorunu besleyen, büyüten, kaynaklık eden şeylerdir.
Mevzuatta ise ceza miktarları bakımından kanımca eksiklik yoktur. Zira suçla mücadelede daha ağır cezalar daha etkili sonuçları her zaman doğurmamaktadır. Bu kapsamda cezanın miktarının yüksek olmasındansa, etkililiği ön plana çıkarılabilir. Bir kadını öldüren kişi; ör. eşi- ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Ancak bu ceza görünüşte kalabilir. Örneğin TCK’nin 62. maddesinde düzenlenen ve kamuoyunda iyi hal indirimi olarak bilinen indirim uygulandığında hapis cezası müebbete dönüştürülmekte, infaz sistemindeki oynamalar ve esasen otomatik şartlı tahliyeler nedeniyle failler 15-20 sene içinde ıslah olmadan yeniden toplumun içinde saatli bomba gibi dolaşmaya devam etmektedirler.

Günümüz dünyasında; Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var mıdır? Neden?
Ülkemizde Anayasacılık hareketleri 1808 tarihli “Sened-i İttifak” ile başlamış ve ilerleyen süreçte ortaya çıkan birikimle son derece değerli bir anayasa kültürü oluşturmuştur. Yürürlükteki 1982 Anayasasında da gerek devletin kurumsal yapısına gerekse temel hak ve özgürlüklere yönelik birçok değişiklik gerçekleştirilmiştir. Keza 21 Ocak 2017 tarih ve 6771 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu ile de Anayasamızda köklü değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Aradan geçen sürede son değişiklikler yanında Anayasanın geneline ilişkin teorik eleştiriler yöneltilmiş, uygulamada da çeşitli sorunların ortaya çıktığı tespiti yapılmıştır. Bütün bu gelişmeler Anayasada bir değişiklik ihtiyacını ortaya koyduğundan katılımcı ve kapsayıcı bir yöntemle sorunlu noktalar revize edilmelidir.

HUKUKÇU ÖZEL VE ÖRNEK İNSANDIR

Son olarak dergimiz aracılığıyla Yargı Camiasına ve kamuoyuna vermek istediğiniz mesajlar nelerdir?
Hukukçu her yönüyle özel ve örnek insandır. Dolayısıyla hem kendisine, hem çevresine hem de içinde yaşadığı topluma karşı önemli ödevleri vardır. Bu kapsamda bütün hukukçular,  hukukun doğru, iyi ve adil bir şekilde uygulanması için elinden gelen katkıyı sunma hassasiyeti göstermeliler.






Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi